"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En acele iş: Yaşamak - An diyarı (53)

Ali HAKKOYMAZ
06 Temmuz 2024, Cumartesi
Sen kimsin Selim Ali, ha? Kendini ne kadar tanıyorsun? Tanıyor musun? Kendinin ne kadar yakınında ve uzağındasın?

Bilgin Abi en zor—lu şey insanın kendisini tanıması diyerek soruların çok sert olduğunu mu imâ etmek istemişti! 

Bir öğretmenin bir gün çok iyi tanıdığı bir öğrencisine: “Sen kimsin?” dediğini hatırladım bu vesileyle. 

Öyle ya herkes kendisine bu soruyu sorabilirdi: “Ben kimim?”

Sorular değil miydi hayatı çoğaltan, renklendiren, seslendiren, şevklendiren, zevklendiren, hislendiren, tefekkürü deşen, aldatmaların ve aldanmaların icabında panzehiri olan!

Soruların susturulduğu yerde istibdat mı başlıyor Bilgin Abi? 

Hayatın kendisi soru ve cevaplardan örülmüyor muydu?

Sorusuz bir hayatın cevapları da yarım kalır, yarım mı anlaşılırdı?

İmtihanlar neden vardı. Taa ilkokuldan başlıyordu. 

Neydi o heyecanlı imtihan günleri! Hocaların sert bakışı… 

Kopya çekenleri affetmem deyişleri… Sıraların aralarında bir hafiye gibi gezişleri… 

O ürküten sessizlik… 

Sonra cesur bir arkadaşın parmak kaldırışı… 

Anlaşılmayan bir soruyu nazara verişi… Öğretmenin: “Kâğıtta ne yazıyorsa o!” deyişi… 

Ağzını bıçak açmayışı… 

Gökyüzünün sessizliği… 

Âniden açılan bir kapının bile ümit oluşu… 

Hele o sert öğretmenin bir işi çıkıp gitmesi… 

Bak Selim Ali! 

Soruların biterse sonbahar gibi yaprakların solmaya başlar. 

Hayat yavaşlar. Yavaşlar… derken… yanlış anlama; acele giden hep geç kalır. 

Hayat da hep kendi seyrindedir. 

Güneşin, mevsimlerin yörüngesi, hızı, görevi yerli yerincedir. 

Sana yansıyanı; yavaş gibi, durmuş gibi, ölmüş gibi olur. Yoksa her şey olması gerektiği yerdedir.

Hem “acele” dediğin nedir Selim Ali? Para biriktirmek mı? Okul bitirmek mi? Evlenmek mi? Bir yerlere yetişmek mi?

Yok, yok dedi bilgin abi; yok, yok! Acele bir tek işimiz var: “Yaşamak!”

Bu Selim Ali’nin çok hoşuna gitmişti: “Yaşamaktan başka acele bir işimiz mi vardı!”

Hayat denilen şey “Ân Diyarı” idi ve o da her yerdeydi. Her Ân değişen bir adresteydi.

O Ân Diyarı’nda oluyordu ne oluyorsa:

Ölümler-kalımlar, gidişler-gelişler, ümitler-korkular, aşklar-ayrılıklar…

Bütün mevsimler bu Ân Diyarı’nın içindeydi.

Böyle durumlarda vasatı kaçırmak endişesiyle Bilgin Abi’nin tarafına yönelirdik; ne diyecek diye. O daha da ileri götürdü işi. Meğer mazi-hâl-müstakbel şimdiki zamanda mündemiçmiş.

Okunma Sayısı: 661
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı