Şu sıralar Nur cemaatlerini bir hedef haline getiren ve cemaatlerin arasına fitne sokan gruplar çoğaldı.
Bunlara karşı ‘Zübeyir Gündüzalp Hayatı-Mefkûresi’ adlı kitaptan faydalanarak, Zübeyir Gündüzalp’in böyle durumlarda nasıl hareket ettiğine ve cemaatimizi toparlamak adına hangi adımları attığına dikkat çekmek istiyorum.
Üstad Bediüzzaman’ın vefatından sonra Risale-i Nur Talebeleri sürgün edilmişti. Her bir talebe ayrı ayrı şehirlere gönderilmişti. Nurculuğu bu şekilde bitirme çalışmasına girmişlerdi bazı güçler.
Bu arada Zübeyir Gündüzalp bir an önce Ermenek’e gitmeyi düşünüyordu. Üstadın vefatından sonra yanlış bir yola girmemek ve hadiseler karşısında Nur Talebelerinin istikametle yoluna devam edebilmesi için Risale-i Nur hakikatlerini tekrar tekrar okumayı planlıyordu. Ve birkaç defa Külliyati bitirmeye karar verdi.
Gündüzalp Ermenek’e gidip Risale-i Nur bilgisini tazeledikten sonra Ankara’ya gitmeye karar vermişti. Çünkü yavaş yavaş oluşan ferdi hareketler o dönemde daha da belirgin hale gelmişti.
Ankara’ya gittikten sonra Zübeyir Ağabey’in ilk işi Anadolu’da cemaati toparlamaya yönelikti. Hizmete, meslek ve meşrebe yönelik olan lâhikaları neşretmeye başladı. Bu lâhikaları binlerce adrese gönderiyordu. İhtiyaç anında lâhika mektubu göndererek cemaatin dağılmasını engellemeye çalışıyordu.
Zübeyir Gündüzalp’in Ankara’da yapacağı bir diğer iş meşveret sistemini kurmak ve uygulamaktı. O, Ankara’da meşveretsiz iş yapmıyordu. Bütün hizmetler meşveretlerle karara bağlanıyordu.
Hamdi Sağlamer anlatıyor:
“Üstad Bediüzzaman’ın bu fâni âlemden dâr-ı bekaya irtihal etmesiyle talebelerinde bir hüzün ve burukluk doğdu. Nur’un ölçüleriyde hizmet tarzını da tam bilmediğimizden cemaatimizde bir dağınıklık, bir kargaşa, bir ne yapacağını bilmeme hali baş gösterdi.
Bazıları ise eskiden alışkın olduğumuz tarikat gelenekleri ile ortaya çıkıyor, Risale-i Nur metodlarına zıt tarzlarda, cemaati karar vermeye zorluyorlardı. Risale-i Nur’daki bu tarzı kavrayamayan bazıları tarikatlardaki gibi ‘bir vekil seçilsin’ diyerek, ortaya bu tarz fikirler sürüp farkında olmadan cemaatin daha da karışmasına zemin hazırlıyorlardı.
Bu karışıklıkta üç beş tane kendini vekil zanneden şahsın ‘ben Üstadın vekiliyim’ diyerek taraftarlarıyla ortaya çıkması, Nur Cemaatinde lüzumsuz münakaşalara sebep oluyor ve hizmette esas olan ihlâs ve samimiyetin zedelenmesine yol açıyordu. Birlikte karar verme yerine herkesin kendi bildiğine göre hareket etmesi cemaatlerin müşküllerini daha da arttırıyordu.
Bediüzzaman’ın vefatından bir iki ay sonra patlak veren 27 Mayıs İhtilâli ortamı daha da gergin hale getirmişti.
Bu ortamda siyasilerin de, Nur Talebelerini kendi siyasî fikirlerine âlet etmeye çalışması ve taraflarına çekmek istemeleri, ‘esas hizmet budur’ gibisinden siyasî yön verme gayretleri ile beraber ortamın ne kadar karışık olduğu anlaşılıyor.
Risale-i Nurlar’dan tam dersini alamamış, Risale-i Nurlar’ın prensipleri ile yolunu tayin edememiş Nur Talebelerinden bazıları, eski geleneklerdeki gibi, kimi vekilliğini ortaya atarak taraftar toplamak istiyor, kimi ‘ben anladığım gibi hizmet ederim, gerisine karışmam’ diyor, kimisi de evine çekilmiş geçimini temine çalışıyordu.
İşte böyle bir zamanda Zübeyir Gündüzalp herkese görevler vererek hizmeti istikametlendirdi. Nur Talebelerini istidatlarına ve kabiliyetlerine uygun hizmetlere yönlendirip atalete düşmüş Nur fabrikasını yeniden işleterek verimli bir vaziyete getirdi.”
Ankara şahitlerinden Mustafa Türkmenoğlu anlatıyor:
“Bazı fitneci gruplardan bize aleyhte mektuplar geliyordu. Bizim şiddetle aleyhimizde bulunuyorlardı. Bir ara yine mektup geldi. Zübeyir Ağabey beni çağırdı. Odada oturduk. Önce parmaklarını kulaklarına götürerek ‘Duymayacağız’ dedi. Sonra sağ elinin şahadet parmağını dudaklarına götürerek ‘Konuşmayacağız’ dedi. En son şahadet parmağını ileriye doğru uzatarak ‘Hizmete devam’ dedi.”
Biz de inşallah görmeyeceğiz, duymayacağız ve hizmete devam edeceğiz...