Hafta içi akşam saatlerinde başlayıp sabaha şafak vaktinde biten, dinî ve millî bayramlarda devreye giren, yıl içinde haftasonları uygulanıp hafta içi çalışma saatlerinde yüzüne bakılmayan kısıtlama-kapanma-dışarı çıkma yasağı 17 gün boyunca tam uygulanmak üzere başladı. Yalnız kızlar, hadi erkekler derken cümbür cemaat ve bütün mahalle moduna geçildi yani.
Geçildi geçilmesine de, tam kapanma denilen şeyden muaf tutulan kişiler 42 maddede sayıldı. Geçen sene, kapanmalar resmî olarak başlamadan önceki dönemlerde sokakta dolaşan kişi sayısı bile tam kapanma günlerinde olduğundan çok daha azdı. Evde kalması gerekenler listesi o kadar maddeden oluşmuyor, onları sayıp geri kalan herkes çıkabilir dense daha açıklayıcı olabilirdi. Nasreddin Hoca’nın meşhur türbe kapısı geliyor akıllara, duvarları olmayan türbeye dikilmiş kapı... Ne kadar etkili olur bilinmez, en azından “bakın, sert önlemler aldık” deyip turist toplamaya faydası olabilir. Dış siyasetteki başarısızlıklarımıza virüs vak’alarını da ekleyip bize kapıları kapatan, uçuşları yasaklatan pek çok ülke oldu zira.
Evet, insanların neredeyse yarısı dışarıda ise de, diğer yarısı evde. Evde tutulan yüzde elliyi bayram öncesi kara düşünceler kaplamıştır: Dükkân kirası, elektrik, su, doğal gaz, internet ve telefon faturaları, borç çekleri, eleman çalıştırıyorsa maaşları, kredisi, kredi kartı borçları nasıl ödenecek? Kapat demesi kolay da, taş mı yiyecek bu insanlar? Bugüne kadar virüsle mücadele kapsamında konut kredilerinin oranlarının düşürülmesi, esnafa kredi verilmesi, işsizlik sigortası fonlarının kullanılması gibi ultra etkili yöntemler kullanıldı. Hatta, esnafa “hazinemiz milletin emrinde” dendi ve IBAN numarası verilerek milletin ödeme emirleri beklendi. Bu desteklerin hiçbirini beğenmeyen kıskanç IMF, bütçesine oranla vatandaşına en az sosyal yardım yapan ülkeler arasında saydı bizi.
Salgının başladığı ilk günlerde tam kapanma çağrısı yapanlara terörist muamelesi yapanlar vardı. Onlara göre insanları sokaklara çağıran da darbe iması yapıyor, (her nasıl oluyorsa) evlerde kalınmasını isteyen de. Hükümetçe alınan her kararı istisnasız alkışladıkları için bu tam kapanma hakkında ne düşündüklerini de merak etmiyoruz doğrusu. Muhakkak kendilerince bir tevili vardır.
Şimdilerde, bütün muhaliflerin kapanma günlerinde Bodrum’a gittiğini zannedenler var. Onlara göre Türkiye’de fakirlik diye bir şey yok, sakın ekmek bulamadığınızı söylemeyin, “biraz onlara abartı gibi” geliyor. Ak tav-şanla şöhret kapılarının kendilerine açıldığı, “Ailece Harikalar Diyarında” dolaşan bu kişiler genellikle bir kaç farklı yerden yağlı ballı maaşlar alıyorlar. Sadece kendileri değil, aile fertlerinin hepsi cafcaflı makam ve mevkilerde dolaşıyor. Yirmili-otuzlu yaşlarda büyük büyük, uçan kaçan kurumların genel müdür yardımcılığına getirilenler var meselâ. Genç işsizliğin tarihî zirvelerde dolaştığı bugünlerde şair Necip Fazıl gibi şunu dedirtiyorlar insana:
“Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir maaş
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa
Yaşasın, kefenleriyle mitinge gelen yalakaraborsa!”
Aldığı birden fazla maaşı yasal ve etik bulanlar var. Ne de olsa
“Tek maaşla geçineni etmeli takdir,
Çok sayıda maaş alanın hakkı etiktir” diye bir şey var. Birileri de aldıkları maaşları hayır hasenat işlerine harcadıklarını söyledi. İnsan gerçekten “hayrat” ediyor demek ki. Hayat eve sığar derler, ama hayratının boyutuna bakarak bu zevata hitaben “hayrat eve sığmaz” diyebiliriz. Allah, hepimize eve sığmayacak hayrat yapma fırsatı versin inşallah...
Ticarete bakanlık yapacağı yerde kendi ticaretine bakan kişiler, nüfus müdürlüklerini kullanarak yurtdışına kaçanlar, iktidar sahiplerine yakınlıkla elde ettiği nüfuzu kullanarak gayrımeşrû işler çevirenler alabildiğine... Tekerlemesi bile var:
“Ampül yandı
Sinekleri çekti
Tombul keş
Lüks arabaya koş
On asgarî ücrete bedel, arabanın bir tekeri
Pudraların şekeri
Hop mop
128 milyar dolar, oldu 159 altın top
Bundan başka oyun yok”
Bunlara başka oyun yok, değil mi vatandaş?