Türkiye Yüzyılı’nın başladığı ilan edilen 2023 yılının Aralık ayında devlet bütçesi 842.5 milyar TL açık vermiş.
Yılın tamamına baktığımızda ise bütçe açığının yekûnu tam bir trilyon 375 milyar TL olmuş. Eski parayla değil bu tutar, lütfen alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayınız!
Bir önceki sene olan 2022’de de bütçeyi tutturamamışız. Ama 2023’deki bütçe açığının belirgin özelliği, 2022’dekinin neredeyse 10 katı kadar fazla gerçekleşmiş olması. “Bütçe” bir dil olsa ve biri bu bütçeyi hazırlayanlara “bütçe biliyor musun?” diye sorsa, “anlıyoruz fakat konuşamıyoruz” derler herhalde. “Okuyoruz ama yazmamız yok” da diyebilirler, yazdıkları bütçelerin tutmama oranlarına bakarsak.
Mehmet Hoca ile Hafize Ana Özel “Zamlıca” Lisesi’nde ekonomi dersinin başına geçtikten sonra rasyonel politikalara geçiş yapılmış ve kamuda tasarruf tedbirleri uygulanmasına karar verilmişti. Tedbirlere fazla uyulmadı belli ki. Anlaşılan, “Ye Babam” sınıfı yine bildiğini okudu. Tabii, sayıların şişmesinde mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi, dolayısıyla enflasyon etkisi de var.
Kayıtlı işçi sayısı azalırken ve iş yerleri kapanırken işsizlik oranlarının da düştüğü bir ülkedeyiz. Sanayide kapasite kullanım oranları ve üretimde kullanılan enerji miktarı düşerken ülke ekonomisi büyüme çizgisinden asla taviz vermeyebiliyor, maşallah, sübhanallah... Ölçülen enflasyon ile çarşı pazarda yüzümüze bir tokat gibi çarpan alım gücü düşüklüğü arasındaki ilişkiyi de aynı şekilde düşünebiliriz. Fiyatlar arşa doğru yükselirken enflasyonun düşmesi veya düşük çıkması da normal bu hesaplarla.
Önemli olan isimlendirme zaten. Enflasyon yok ama hayat pahalılığı ile mücadele halindeyiz dediğiniz zaman iş değişiyor. Fiyat artışlarından bahsederken “zam” demek çok itici ve korkutucu. Onun yerine güncelleme, ayarlama veyahut da kalibrasyon tabirlerini kullandığınızda herkes usulca kabullenir. Vatandaşımız kira ödeyemeyecek hale gelebilir, pazara çıkmaya parası yetmeyebilir ve bu durumları sineye çekip sesini çıkarmayabilir. Ekonomik kriz var dendiğinde ise şalteri atar ve kabullenemez. Merhum Müslüm Gürses bir filminde “Kavga etmeye, adam öldürmeye hazırım ama cinayet işleyemem” gibi bir cümle kuruyordu, aynı mantıkla.
Vaktiyle, köyün birinde, lakabı “öküz” olan bir adam varmış. Hanımı, bir gün dayanamamış ve bu lakabını ne yapıp edip değiştirmesi gerektiğini söylemiş. Arkadaşlarını toplayan “öküz” bu isteği onlara aktarmış. Onlar da mükellef bir sofra istemişler. Arkadaş çevresini toplayıp şehirde güzel bir lokantaya götürmüş, yedirmiş içirmiş. Yemek faslından memnun kalan arkadaşları lakabını değiştirmeye karar vermişler.
Adam koşarak eve gitmiş ve hanımına müjdeyi vermiş: “Arkadaşlarım artık benim lakabımı değiştirdiler. Bundan sonra bana Tosun diyecekler” demiş. Karısı da “Ah, benim öküz kocam... İki yıl sonra o tosun gene öküz olacak, boşuna sevinme” diye cevap vermiş.
2024 başı itibarıyla SGK ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaşlarına yapılan zam, memur emeklilerinkinden yaklaşık 12 puan aşağıda olmuştu. Yükselen tepkiler üzerine emeklilere bir yüzde beş daha zam yapılacağı müjdesi verildi ve 2024 yılının “Emekliler Yılı” olacağı duyuruldu.
Gerçek değeri ne kadar yansıttığı herkesin malumu olan enflasyon oranından bile daha düşük seviyede yansıtılacak zamlar emeklilere kaç ay için derman olur, bilemiyoruz. Daha zamlı maaşlar ceplere girmeden fiyatlar aldı başını gidiyor, doları tutmak ise mümkün görünmüyor. Emekli yılı yerine “emekli yıldı” desek daha doğru olur herhalde...