Ekonomide yeni bir modelimiz varmış. 20 yıldır konuşulmayan, üç ay önce açıklanan orta vadeli programda bahsedilmeyen yepisyeni bir şey deneniyormuş.
İyi bir şeydi de, niye bugünü beklediler acaba? Bir sabah uyandık ki, ne görelim; Neşet Ertaş’ın türküsündeki gibi “Dolar kuru yağmur yağmur zamla gelirken, marketlerin etiketleri cepler yakarken, cümle âlem uykusunda yatarken, kimseler görmeden yaroy, geçtiler yeni bir modele gizli gizli...” dediklerine bakılırsa, meyvelerini 6 ay sonra yemeye başlayacakmışız. Tam olarak bu model neyi ihtiva ediyor, altı aylık süreyi hangi tarihten itibaren başlatacağız, şimdilik kesin olarak bilmiyoruz. “Ekonomide NeBati’ya bakacağız, Doğu bizim rehberimiz” diyorlar anlaşılan, Çin modeli olacakmış çünkü. Hayaller dindar gençlikti, gerçekler kindar gençlik getirdi derken, Çin’dar gençlik safhasına geçiyoruz galiba.
Çin modeli seçtiysek 6 ay sonra yiyeceğimiz meyvesi de ejder meyvesi olur her halde. Hani şu sumutili ejder meyvesi var ya, saray halkının pek sevdiği... Çin modeli uyguluyorsak, yediğimiz içtiğimiz de onlardan ayrı olmamalı. Ne demişler, Çin gibi olacaksan Pirinç’ek...
Yalnız, dikkat etmek ve Çin olmadan adam çarpmamaya çalışmak lâzım, yoksa model ters tepebilir. Nüfusun çok yoğun olduğu, devletin her türlü aracı kullanarak insanların emeklerini sömürdüğü, hammadde ve tabiî kaynak zengini, bilgisayardan cep telefonuna, otomotivden savunma sistemlerine kadar aklınıza gelebilecek bütün teknolojik ve katma değeri yüksek ürünleri üretip ihraç edebilen bir ülke düşünün. 50 yılı aşkın süre boyunca dünyanın en ucuz işgücünü bulundurmak suretiyle ulaştığı seviyeye bakıp, 6 ayda onun gibi olacağız demek ne kadar mantıklı?
Hadi, ucuz iş gücü meselesini Suriyeli, Iraklı, Afgan, Türkmen göçmenler ve sadece kuru ekmekle idare edebilecek vatandaşlarımızla çözebilirler diyelim. Betona gömdüğümüz tarım alanları ve ithalata yenik düşürdüğümüz çiftçimizle ziraî üretimimiz ağır yara aldı. Petrol, doğal gaz, elektrik tamamen ithal, teknolojik üretimimiz yok. Ne ihraç edeceğiz? Arsayı, betonu bir kere satabiliyoruz maalesef...
Yeni dedikleri modelden bahsederken, yüksek kur sayesinde ihracatı arttıracaklarını söylüyorlar. Doları dış güçler arttırmamış mıydı? Doların artması iyiyse, dış güçler bunu neden yaptı? Dış güçler sizin istediğiniz şeyi yapıyorsa neden şikâyet ediyorsunuz, size yarayacak şeyleri yapmaları karşılığında ne tavizler verdiniz?
Durduracak gücümüz kalmadı demek yerine, yüksek kur planımızın parçası diyorsunuz ya, Merkez Bankası ne diye dolara müdahale etme ihtiyacı hissediyor? Hoş, müdahaleleri de pek işe yarıyor gibi görünmüyor ama... Peki, doları düşürmek için yastık altındaki dolarları istemeniz, politikanız olduğunu iddia ettiğiniz yüksek kur ile çelişmiyor mu? Nerede eskinin organik dolarları... Eskinin doları biraz bekledi mi bozulurdu. Şimdi, içine ne katıyorlarsa artık, hiç bozulmuyor...
Yabancı sermayeden medet umuyor ve durmadan onları dâvet ediyorsunuz da, dış güçler dediğiniz tam olarak kimler oluyor? Ülkeye geldiklerinde artık “dış” mı olmayacaklar, güçleri mi kalmayacak? Ülkemizdeki darbe teşebbüslerinin finansörü, bütün terörist faaliyetlerin destekçisi, İsrail işbirlikçisi, “şerefsiz” dediğiniz ülke o özelliklerinden mi vazgeçti ki 10 milyar dolarlık bir yatırım sözü aldınız? O para karşılığında onlara ne sunuldu acaba? Para bulmak için gidilen Katar, satın almak için, ekonomik kaos/kâbus içindeki ülkemizde neyin fiyatının daha uygun olmasını bekliyor? Katar ki, gönlümüzde özel bir konumu vardır. Tabiî, merkezi konumda, toplu ulaşımla, tanklı paletli üretime yakın, imarlı ifrazlı güzel konumlar bunlar...
Dolar dediğimize bakmayın, yükselen dolar değil, bütün para birimleri karşısında değer kaybettik. Bir Bulgar levası 8 lirayı aşmış. “Ve leva” ki 8 lira, sana bana ne oluyor? Ne olacak, adamlar Edirne’den giriş yapıyor, kapıp gidiyor kendilerine ucuz gelen malları. Leva’daki Bulgar’dan olmamak için satış işimize geliyor. Velâkin, bizde üretim ithalata bağlı, dolar maliyetleri arşa çıkarıyor. Arzda da sıkıntı olunca, buna müteallik yüksek enflasyon baş gösteriyor. Her işte olduğu gibi, doların yükselmesinde, enflasyonun artmasında, işsiz kalmamızda da hükümetimizin sorumluluğu yoktur. Âyet de okudular: “Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele!”
Onlara şöyle demek lâzım:
“Paran bitince modelin Çin
Âyet kullanırsın istismar için
İmtihana dahil olmak istersen
Sen de asgarî ücretle geçin”
Hayır ve şerrin Allah’ın küllî iradesine bağlı olduğuna inanan mü’minler olarak, hastalıkları da Allah’tan biliyor olmamıza rağmen onlara yakalanmamaya çalışıyor ve yakalanırsak kurtulmak için tedavi oluyoruz. Açlık imtihanımızdan çabuk çıkmak için, işinin ehli insanları seçmeli ve yanlış yaptıkları zaman kendilerinden hesap sormalıyız. Sormalıyız, ama maalesef Unzile isimli şarkıda geçtiği gibi “zam yağmurunu kim döküyor, asgarî ücretimiz kaç dolar ediyor, yokluktan uslanalı, vatandaş hiçbir şey sormuyor...”
Allah sonumuzu hayreylesin...