“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen yönetim biçmine geçmemizle birlikte, parti devleti uygulamalarını çok daha fazla görür olduk.
İktidar koalisyonunun azaları da birer devlet partisi olarak iş görmeye başladı. Bir bir, biri birilerine, “beka beka” duran ortaklar, birbirlerinden etkileniyorlar ne de olsa. Kendi bekaları hükümetin, hükümetin bekası da devletin demek zaten. Gün geçmiyor ki, büyük resmi millete gösterdikleri “büyük resmî görüş” açıklaması yapmasınlar... Meselâ;
Skandallarıyla son zamanlarda gündeme gelen Wushu Federasyonumuz var. O kadar girift işlere imza atmışlar ki, bir kaç defa okumama rağmen tam anlamadım. Anladığım kadarıyla federasyon yönetiminde bulunanlar, wushu hakemliği yapanlar ve sporu icra edenler hep aynı kadro. Bir tane adam var, hanımı ve kızı ile birlikte Wushu’da kuvvetler birliğini hayata geçirmişler. Kötü düşünmeyin, yeni Türkiye ile uyumlu bu durum, hızlı karar alabilmek için bir nevi yasama-yürütme-yargıyı birleştirmişler, hepsi bu.
Ben olsam, “Yahu, bu sporun, bırak yapanını, adını bilenlerin sayısı Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmez. Sporu bilenler olarak hepimiz akrabayız, ne yapalım boşanalım mı? Evlâdımızı red mi edelim?” der, huşu içinde sporumu yapmaya devam ederdim. Federasyonunsa, haklarında çıkan haberlere cevapları çok ilginç olmuş, Siyonistlerin kendilerine saldırdığını iddia etmiş federasyon başkanı bey. Hatta, asıl hedefin kendileri olmadığını da eklemiş: “Amaçları meşrû seçilmiş iktidarları gayrimeşrû yöntemlerle, darbelerle devirip, kendi menfaat imparatorluklarını Dünya Siyonizm’iyle işbirliği yaparak kurmaktır.”
Haklarındaki maddî yolsuzluk iddialarının hiçbirine değinmeden şunu da demişler: “Sizin maksadınızı ve amacınızı biliyoruz. Derdiniz başörtüsü!” Ne diyelim, zamanın ruhuna uygun kişi, dış güçlerden bilir işi...
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, “Et fiyatlarında Avrupa ile aynı seviyedeyiz” demiş. Et fiyatlarında gerçekten Avrupa ile aynı seviyede miyiz ve gerçekten böyle ise, bu iyi bir şey mi bilmiyorum, ama çalışılan işlerde alınan ücretler hususunda Avrupa ile aynı seviyede olmadığımız kesin. Bir maaşla alınabilen et miktarını karşılaştırsalardı keşke... O zaman sıradaki parçamız, kasaptaki eti görüp kavuşamayanlar için geliyor:
“Kırmızı etler nerede,
Kasapta kıvrıla kıvrıla yatıyor
Asgarî ücretli geliyor
Maaşını ortaya atıyor
Kırmızı etler kaç kaç?
Kilosu 60-70 lira!
Asgarî ücretli, oradan kaç kaç!
Kırmızı et, dinle
Sakın maaşı yeme
Asgarî ücretli seni alamayacak
Sepetine atamayacak”
Dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girme hedefine hiç bu kadar yaklaşmamış olduğumuzu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinden anladık. 2013 yılında 130 milyar dolara yükselmiş olan Merkez Bankası döviz rezervlerimizin, 2019’da da artarak 120 milyar dolara ulaşması ve 2020 yılında da trendi devam ettirip 90 milyar dolara yükselmesi, hedeflerimize yaklaşım konusundaki kararlılığımızın bir göstergesi olsa gerek. Rakamların giderek küçülmesi sizi yanıltmasın. Hemen bu noktada bir başka “büyük resmî görüş”ü hatırlıyoruz: “Fakirlik, Allah’a yakın olmaktır”
Son zamanlarda sıkça duyuyoruz; iktidar, kendisine yakın kişileri, yaptıkları iş veya aldıkları eğitimle uyumlu olup olmamasına dikkat etmeden, taltif etmek maksatlı, büyük kamu kuruluşlarının (bankalar, üst kurullar, yüksek istişare kurulları gibi) veya hükümetin sözünün geçtiği büyük şirketlerin yönetim kurulu üyeliği, icra kurulu üyeliği ve danışmanlık benzeri, işe gitme gibi bir zahmet gerektirmeyen ve bol sıfırlı maaşları olan mevkilere getiriyor. En son, sportif başarılarıyla göğsümüzü kabartan ve “asrın güreşçisi” ünvanını alan Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank Yönetim Kurulu’na atanması, kamuoyunda çok tartışılmıştı. Bir “büyük resmî görüş” daha hemen ortaya çıktı: AKP milletvekili Tamer Dağlı, “Hamza’dan şikâyetçi olan vatan sevgisini sorgulasın” dedi.
Acaba diyorum, fakirliği Allah’a yakın olmak diye tanımlayan zat, dört-beş farklı yerden ballı maaşlar alan fAKirleri de Allah’a yakın olmaya çağırsa, bu sözünde samimî olduğu daha çok anlaşılmaz mı?