Temelluk; dalkavukluk, yaltaklanmadır. Yaranmak için yağcılık yapmaktır. Hâl-i hazır medeniyet, riyâya, şan-ü şeref ismini takmış, adamı da şahıslara dalkavukluk yapıp mürailik(ikiyüzlülük) ettirdiği gibi, milletler ve unsurlara da riyâkâr ve tasniatçı(düzmece-uydurmacı) kılmıştır. Müslüman asla temelluk edemez, mürailik yapamaz, tasniatçı ve dalkavuk olamaz. Çünkü “Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır.”1 Bediüzzaman Said Nursî bütün hayatında, şan ve şöhretten, hürmetten kaçmış ve insanlardan istiğna etmiştir. Arabî bir eserinde, şöhret hakkında diyor ki: “Nâm ve şöhret isteyen adam; halklara kendini beğendirmek, sevdirmek için, insanlara riyâkârlık, dalkavukluk yapar. Tasannu’kâr tavırlar takınır.”2
Ayrıca âlem-i İslâmın şahs-ı mânevîsinin kalbinde, gayet kuvvetli ve kırılmaz “beş kuvvet”ten birisi de “Şefkatle cihazlanmış şehâmet-i îmâ- niyedir. Yani tezellül etmemek, haksızlara, zâlimlere zillet göstermemek, mazlumları da zelîl etmemek. Yani, hürriyet-i şer’iyenin esâsları olan müstebitlere dalkavukluk etmemek ve bîçarelere tahak- küm ve tekeb bür etmemektir.”3 Bediüzzaman talebelerini dalkavukluk ko- nusunda îkaz eder. “Buna dikkat ediniz ki, canavar bir hayvana karşı kendini zayıf göstermek, onu hücuma teşcî ettiği gibi, canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecâvüze sevk eder.”4 Onun için Nur Talebeleri “Hile ile, dalkavukluk ile, yalanlarla kendilerini müdafaa etmeğe tenezzül etmiyorlar.”5 Bunun içindir ki Bediüzzaman ve talebeleri, din hakîkatlerini asla dalkavukluk yapmadan beyân ve ifâde eden hakîkat kahramanlarıdır. Acaba bir nutukla, isyân eden sekiz taburu itâate getiren ve kırk sene evvel bir makâlesiyle binler adamı kendine taraftar yapan ve mezkûr üç dehşetli kumandanlara karşı korkmayan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde, “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her gün biri kesilse, zındıkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip vatan ve millet ve İslâmiyete hıyânet etmem, hakîkat-i Kur’ân’a feda olan bu başımı zâlimlere eğmem” diyen, Divan-ı Harb-i Örfî’nin dehşetli suallerine karşı, “Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazırım” deyip Risale-i Nur’la dinsizlik, dalâlet ejderhalarına meydan okuyup dalkavukluk etmeyen Bediüzzaman, hiç zâlimlere tenezzül edip temelluk eder mi? Asla! Çünkü zâlimlerin hatırı için onlara dalkavukluk ve temelluk etmek, Nurların izzetine münâfî bir fiildir.
Bediüzzaman’ın mühim bir mektubu…
“Aziz kardeşlerim, Bu cuma gününde mühim bir hizb okurken siz hatıra geldiniz. Bu musîbetten kurtulmak için ne yapacağız? Lisân-ı hâl ile dediniz? Benim kalbime bu geldi. Sıkı bir tesânüd ile el ele, omuz omuza veriniz. Çünkü birbirinizden ve Risale-i Nur’dan ve benden çekinmek ve inkâr etmek ve bizi ezmek isteyen gizli kuvvete dalkavukluk etmek gibi tedbirleri yapanlara zarardan başka hiç fâidesi olmadığı gibi, masum kardeşlerimize hem Eskişehir’de hem burada ehemmiyetli zarar vermiş. Sizi temin ederim eğer bilseydim ki: benden teberri etmekle kurtulacaksınız, beni tahkîr etmeğe ve ihânet ve gıybet etmeye izin verip helâl ederdim. Fakat bizi ezmek isteyen gizli kuvvet sizi biliyor, aldanmıyor. Za’fınızdan teberrinizden cesâret alır. Daha ziyâde ezer. Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan şahsiyet ve enâniyet cihetinden bir rekâbet olmaz. Benim gibi çok kusurlu ve çok zaîf bir bîçarenin noksanlarına değil… Belki Risale-i Nur’un kemalâtına bakmalı.”6
Ey nefsim! “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Her şey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”7
Dipnotlar:
1- ESDE, Hutbe-i Şamiye, s. 344.
2- Mesnevî-i Nuriye, Katrenin Zeyli, s. 133.
3- ESDE, Hutbe-i Şamiye, s. 336.
4- Mektubat, s. 604.
5- Şualar, s. 851.
6- 13. Şua, Denizli Hapsi Mektupları
7- Mektubat, s. 376.