"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir maslahat için kizb câiz midir? - Kapanması gereken kapılar - 29

Abdülbakî ÇİMİÇ
08 Temmuz 2024, Pazartesi
Kizb, çok fenâ ve çirkin bir fiildir. Öyleyse böyle çirkin bir fiile nasıl câiz fetvası verilebilir?

“Bir maslahata binâen kizbin câiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir?” suâlinin cevâbını yine Risâle-i Nur’dan takip edelim: “Evet, kat’î ve zarûrî bir maslahat için mesâğ-ı şer’î (şerîatın izni) vardır. Fakat hakîkate bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür. Zira usûl-i şeriatta takarrur ettiği veçhile, mazbut ve miktârı muayyen (sağlam ve sınırı belli) olmayan birşey, hükümlere illet ve medar(sebep, gerekçe) olamaz; çünkü, miktârı bir had altına alınmadığından sû-i istimâle uğrar. Maahâzâ, bir şeyin zararı menfaatine galebe ederse, o şey mensûh (yürürlükten kalkmış) ve gayr-ı mûteber (itibarsız, geçersiz) olur. Maslahat, o şeyi terk etmekte olur. Evet, âlemde görünen bu kadar inkılâplar ve karışıklıklar, zararın, özür telâkki edilen maslahata galebe etmesine bir şahittir.”1 Yani Bediüzzaman “Maslahat için kizb (yalan) ise zaman onu neshetmiştir (hükümsüz kılmıştır). Maslahat ve zarûret için bazı âlim muvakkat(geçici) fetvası vermiş. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar sû-i istimâl edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.”2 demiştir.

Mesâğ-ı şer’î’ nerede veriliyor?

Bediüzzaman, geçmiş asırlarda ‘kat’î ve zarûrî bir maslahat için mesâğ-ı şer’î’ olduğunu söylüyor. Bu şer’î izin de her alanda değil, hadîsde ifade edilen harbde, hanımına karşı ve küsleri barıştırırken verilen müsaadedir. Yani kesin ve zarûrî bir meselede bir fayda ve menfaat için muvakkat, yani zamanın şartlarına bağlı olarak her âlim değil, bazı âlimler şerîata göre fetvâ vermiştir. Ancak Bediüzzaman bu zamanda hakîkatçe maslahat olarak gösterilen sebeplerin bâtıl ve geçersiz bir özür olduğunu ifade ediyor. Çünkü şerîatça karar kılınmış önemli bir usûlce sağlam ve sınırı belli olmayan veya sû-i istimâle açık meselelerde hüküm vermek doğru değildir. Mesela maslahat olarak gösterilebilecek sebepler o kadar çok ki, muayyen bir sınırı ve ölçüsü olmayan her maslahatta yalana kapı açacak olan fetvâ vermek faydasından çok zararı netice vereceğinden maslahat o fiili terk etmekle olacaktır.

Hikmet ayrı, illet ayrıdır

Hâdiseyi şöyle de akla yaklaştırabiliriz. “Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir; icâba, icâda medar değildir. İllet ise, vücûduna medardır. Meselâ seferde namaz kasredilir, iki rekât kılınır. Şu ruhsat-ı şer’îyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünkü illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz.”3

Konuya şu izahatla devam edelim. “Gayr-i mazbut bir emir, iş, (Yani sağlam ve muayyen hudûdların içine alınmamış olan bir mesele) hüküm için illet ve medar olamaz.” Yani vaziyeti itibariyle kat’î, sağlam hududları olmamasından, sû-i istimale müsaitliği sebebiyle, tam bir zabt çerçevesi içine alınamamış olmasından; o maslahat batıl olan bir özrün vasfına bürünmesi mümkündür. Mesela nasıl ki seferdeki meşakkat ve zahmetin derece, miktar ve vasfı tam bir zabt, bir ölçü altına alınamaması sebebiyle, namazın kasrına illet olmamış ve illet sayılmamıştır. Belki ancak Kasr-ı namazın illeti yalnız seferdir, (sefer olmadığı zaman, ne kadar meşakkat olsa da, namazın kasrına sebep ve illet olamaz.) Şayet yalanın, maslahat için olduğu zaman caiz olabileceğini teslim ve kabul de etsek; lâkin bir şeyde bulunabilen bir menfaata, ondaki zararın galip gelmesi halinde, onun neshine fetva verdiği gibi; o zaman, maslahat olan şey, onun terkinde, yapılmamasında olur.”4

Seferde namaz kısaltılır

Yolculuk esnasında dört rekâtlı farz namazları iki rekât olarak kısaltılarak kılınır. Seferde namazı kısaltmanın illeti, yani hakîkî sebebi yolculuktur. Meşakkât olmasa da illet, yani sefer olduğu için namaz yine kısaltılır. Eğer meşakkât gerçek illet/sebep olarak görülürse, bu hükmü herkes kendi mazeretine göre değiştirebilir. Yeni yeni mazeretler üretilebilir. “Ben hiçbir zorluk çekmedim, öyleyse namazları dört rekât olarak kılarım.” gibi bir sû-i istimâle gidilebilir. Çünkü herkes kendisine göre faklı farklı mazeretler bulabilir. Mazeretin muayyen bir ölçüsü ve sınırı yoktur. Bunun önüne geçmek için, hakîkî illet olan yolculuk var, meşakkat olsa da olmasa da namaz kısaltılır. Aynen böyle de yalan söylemek için maslahat denilen mazeretin de muayyen bir ölçüsü ve sınırı olmadığı için yalan maslahata bina edilmez. Sû-i istimâle açık olan maslahat dedikleri şey ise bâtıl bir özür olduğundan yalan için bu zamanda fetvâ verilmez. Onun için bir maslahat için söylenen yalanı, zaman onu neshetmiştir (hükümsüz kılmıştır).

Dipnotlar:

1- İşârât-ül-İ’câz, s.153

2- ESDE(Hutbe-i Şâmiye), 2013, s.374

3- Sözler,2013, s.782

4- İşârât-ül İ’câz, Trc: Abdülkadir Badıllı

Okunma Sayısı: 1886
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı