ÜSTAD’IN YANINA BEN TEK BAŞIMA GİRDİM. ÜSTAD’IN YANINA ÇIKARKEN ÇOK HEYECANLIYDIM. BİZ ÜSTAD’IN DUÂSINI DA ALARAK AYRILDIK. ÜSTAD’DAN TALEBELİK KABULÜNÜ DE ALDIK, BÖYLECE BİZ BÜYÜK BİR HEYECANLI VAZİYETTE GERİ DÖNDÜK.
Çorumlu Hafız Mehmet Özel Ağabey Bediüzzaman’ı ziyaret eden Son Şahitler’den sâdık bir Nur talebesiydi. 27 Ağustos 2024 günü hakkın rahmetine kavuştu. Mehmet Özel ağabey soy ismi gibi özel bir insandı. Kendisi ile husûsi bir muhabbet ve irtibat içindeydik. Kendisi de bizleri her daim derhatır eder, sorar, arar ve sohbet ederdik. Çorum Uhuvvet Vakfı Risale-i Nur okuma programlarında kendisiyle tanışmış, sonrasında sık sık görüşür olmuştuk. Çok müdakkik ve Risale-i Nur’a vakıf bir ağabeyimizdi. Senelerce Bediüzzaman ile görüşmesini kimseye röportaj olarak vermemiş, ancak bizleri kırmamış ve onunla unutulmaz hatıraları kaleme almıştık. Hatta videosunu çekmiş ve halen bizde o video çekimi arşivimizde saklıdır. Mehmet Özel ağabeyin çok mümeyyiz sıfatları vardır.
Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a çok sadık bir insan, Risale-i Nur derslerini asla ihmal etmez, Kur’ân’a çok aşina bir zat. Hususan Risale-i Nur hizmetleri için çok cömert, asla maddî ve mânevî yardımını aksatmazdı. Bunu Samsun hizmet binasının inşası zamanında yakinen şahit olduk. Rabbim niyetlerini kabul ve makbul etsin. Burada bir hatıramızdan daha bahsetmek istiyorum. 2023 senesi Kurban Bayramı’nı hususi ve şahsi bir seyahat olarak Etiyopya’da geçirmiştik. Sadece şahsî kurbanlarımızı da o ziyaret ettiğimiz ülkede kesecektik. Bunu Mehmet Özel ağabey öğrenmiş, bize ulaştı ve beş hisse verdi. Hisseler sırasıyla şu isimlerdi. Bediüzzaman Said Nursî, Mehmet Özel, Zemzem Özel, Şükriye Özel ve Sıddık Özel. Bu beş isme iki hisse de biz katıldık ve Mehmet Özel ağabeyin aile efradı ile birlikte Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri’ni de dahil ederek kurbanımızı kesmiştik. Şimdi Mehmet Özel ağabey Üstadına ve ahrete irtihal eden anne, baba ve refikasına kavuştu. Allah niyetlerini kabul etsin.
Mehmet Özel Ağabey aslen Çorum Tarhankozlusu Köyü’nden. 1957’li yıllarda Burdur’da askerken Isparta’da Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’ni ziyaret etmiş. Üstad ile görüşen Mehmet Özel Ağabey Üstad’ın duâlarını almış ve Üstad Hazretleri kendisine “Seni talebeliğe kabul ettim” demiş. Böylece ‘son şahit’lerden olmuş.
Hafız Ağabey olarak da bilinen Mehmet Özel Ağabeyin çok mümeyyiz sıfatları var. Risale-i Nur mesleğindeki ihlâs, sadâkat ve sebatı harikulâde! Yetmiş sekiz yaşında olmasına rağmen hiçbir Risale-i Nur dersini kaçırmıyor. İstisnasız bütün mahal derslerine katılan Mehmet Özel Ağabey, Risale-i Nur ile ilgili mevzularda da derinlemesine malumat sahibi. Çok derin meseleleri gündeme getirerek istifade edilmesine çalışıyor. Sorular sorarak derslerde farklı tefekkürlere vesile oluyor.
Hanımı hasta olduğunda bile istisnasız bütün hizmetlerini en mükemmel olarak yerine getiren Mehmet Özel Ağabey, beş seneye yakın eşinin hizmetlerini fedakâr bir eş olarak yerine getirmiş. Ancak bu süre içerisinde Risale-i Nur derslerini de hiç ihmal etmemiş. Birinci dersten sonra eşini kastederek “Evde ihtiyaç var, benim gitmem gerekiyor!” diyerek hanımının ihtiyaçları için tekrar eve dönmüş. Muhtereme hanımı Rahim-i Rahman’a kavuşmuş. Hepimizin bu ağabeylerden alacağımız dersler vardır. Onlar bizlere hizmetteki sadakat ve sebatları ile numune-i imtisal durumdadırlar. Allah onlardan ebeden razı olsun.
TATLI SOHBETİMİZ
2012 senesinde Çorum Uhuvvet Vakfı’ndaki Risale-i Nur okuma programımızda Mehmet Özel Ağabey ile bir röportaj yapmak istemiştim. Bir türlü müsait olamadık ve röportajı yapamamıştık. Mehmet Özel Ağabey de zaman zaman bu duruma hayıflanarak “Hocamıza konuşamadık, bir daha gelirse inşâallah konuşalım” diyormuş. Bizler de 2013 senesi okuma programında Mehmet Özel Ağabey ile Üstad Bediüzzaman ile nasıl görüştüğünü ve hizmetler hakkındaki düşüncelerini dinlemek istemiştik. Mehmet Özel Ağabey bizleri kırmadı ve röportajı gerçekleştirdik. İşte Mehmet Özel Ağa-beyin sorularımıza verdiği cevaplar:
Mehmet Ağabey, bizlere kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Çorumluyum. 1935 yılında Çorum’a bağlı Tarhankozlusu Köyü’nde doğmuşum. İlkokulu da Kozlu Köyü’nde bitirdim. Tabi 3 sınıflı okulda okumuştuk biz. Daha sonra beşe tamamladık. Vazife almak için. (İmamlık vazifesi) Böylece beşinci sınıfı tamamlamış olduk.
Pekâlâ, Kur’ân eğitimi aldınız mı?
Kur’ân eğitimini genelde köy hocasından aldık. Daha sonra da burada iki ay civarında özel talim yaptık. Esas bizim Kur’ân eğitimimiz son iki aydır. Ondan öncesinde pek kalite yoktu, ondan sonra kaliteli oldu. Çünkü hocamız çok güçlüydü. Böylece öğrenmiş olduk. Hafızlığım yok, ancak Kur’ân okunurken birisinin yanlış okuyuşunu fark edecek kadar da dikkatliyim.
ÜSTADLA GÖRÜŞMEMİZ...
Biz sizin Bediüzzaman Said Nursî ile askerlik döneminizde görüştüğünüzü dinledik. Bu görüşmeyi bizzat sizden dinlemek istiyoruz. Bize bu görüşmeyi anlatabilir misiniz?
Tabiî, 1955 yılında ben asker oldum. Asker olmadan önce Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini “çok büyük bir âlim” diye duymuştuk. Bilhassa Hayrettin Karaman Hoca’dan da-kendisi bizim buralıdır, Çorumludur-duymuştuk. O bize Eddai’yi gösterirdi. Eddai’yi okudu, dedi ki: “Bu Üstad’ın kendisinde kalmış” dedi (mânâsı için). Yani Eddai’yi izah edemedi.
Tabi biz asker olduk. Kütahya’da askerlik, jandarma okulunda okuduktan sonra dağıtımda bize Burdur düştü. Burdur’a gittik.
Yıl 1955 değil mi?
Evet, 55’den devam ediyorum, 58’e kadar. Askere gidiş tarihi 1955, bitiş tarihi 1958. 1955’de 6 ay okul süresi var, 6 ay sonra Burdur’a geçtim. 6 ay da Burdur’un Çeltikli diye bir karakolunda kaldım, daha sonra Burdur merkeze geldim. Merkez Jandarma Karakolu’nda İsmail Ertan Başçavuş vardı. Üstad’ın önde gelen talebelerinden birisiydi. (Sonradan öğreniyorum bunları tabi) Onunla beraber biz karakolda çalıştık. Masalarımız yan yanaydı İsmail Başçavuşla, o boş kaldığı zaman çekmeceyi çeker, oradan kitap okurdu. Teksirle yazılmış Küçük Sözler olduğunu gördüm öyle. “Bu adam her halde Bediüzzaman’ın talebesi” dedim. Zaman zaman görüşürdük başçavuşumuzla. Hatta evine giderdik hafta sonları. Evinin odasının birisi mescit halindeydi. Takkesi, tesbihi, seccadesi, risaleleri, hatta Fihrist Risaleleri—tek başına bir risaleydi o. Her halde, Fihrist kitapların sonuna geçmemişti ki ayrı bir risaleydi...
Evet, ayrı bir Risaledir onlar. ‘Âyât-ı Kur’âniyenin bir nevî fefsiri olan Risale-i Nur eczalarının mücmel bir fihristesidir’. Birinci cildi On Beşinci Lem’a’dır: ‘Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler, Mektubat ve On Dördüncü Lem’a’ya kadar olan kısmının fihristesidir.’ İkinci cildi de Onuncu Şuâ’dır; ‘Bu şuâ, On Beşinci Lem’a’dan itibaren buraya kadar olan risâlelerin fihristidir.’ Bu
Risaleler iki cilddir, o zaman da öyle miydi?
Evet, öyleydi.
Mehmet Ağabey, bundan sonra neler oldu?
Tabiî biz zamanla, vazifemiz gereği sağa sola mahkûmları, suçluları götürüp getiriyoruz. Günün birinde Isparta’ya bir sevk çıktı. Mahkûm gidecek. Biz devriye hazırlayacağız. Ben İsmail Başçavuş’a dedim ki, “Komutanım ben gitmek istiyorum.” Hay hay dedi, “Başkası gideceğine sen git” dedi, “Niye gitmeyeceksin ki?” dedi. Fakat ben Üstad’a gideceğimi söylemiyorum ona. Neyse biz mahkûmu aldık iki arkadaş, arkadaşım Nazillili idi sanırım, jandarma. Mahkûmu aldık, yakın zaten ara, Isparta’ya geçtik. Mahkûmu Isparta’da jandarmaya teslim ettik, biz biraz serbesttik o arada. Arkadaşa “Burada büyük bir insan var, gel gidelim ziyaret edelim seninle” dedim. “Olur” dedi, sabah saat sekiz civarlarında gittik. Yer Isparta’daki Üstadın şu anki evinde oluyor. Yan kapıdan değil, merkez kapıdan tıklattık kapıyı. Birisi çıktı kapıya, o zaman merdiveni ahşaptı.
Yıl kaç bu arada?
Bu olay 1957’de oluyor. Üstad ile görüşme tarihim 1957.
Sonra?
Birisi çıktı oradan, buyurun dediler. Biz inzibat vaziyetindeyiz, tabancamız falan var. Buyrun dediler, “Üstad’ı ziyaret edeceğiz” dedik. “Üstad şimdi meşgul, biraz sonra geliniz” dediler. “Tamam” dedik, ayrıldık gittik. Saat dokuz, dokuz buçuk civarı tekrar geldik. Tekrar kapıyı çaldık, içerden çıkan kim onu da tabiî sormadık, tekrar dediler ki: “Üstad şimdi meşgul, öğleden sonra geliniz.” (Burada daha sonradan şunu hatırlıyorum. Üstad akşamdan sonra öğleye kadar kimseyi kabul etmezdi.)
Sizi niçin sabahtan kabul etmediğini daha sonradan anlıyorsunuz değil mi?
Evet, niçin kabul etmediğini sonra anladım. Bu arada benden başka bir de piyade askeri dolaşıyor orada, o da Üstad’ı ziyaret edecek. Şimdi ikinci defa gelip, bizi içeri almayıp “Öğleden sonra gelin” deyince yanımdaki arkadaş “Yahu” dedi, “Biz adamın ayağına geliyoruz, bizi kabul etmiyor. Ben gelmem bir daha” dedi. “Tamam” dedim, “Sen jandarma merkezinde bekle, ben oraya gelir, oradan Burdur’a döneriz” dedim.
Siz öğleden sonrayı beklemeye başladınız değil mi?
Evet, ben öğleden sonrayı bekliyorum. Öğleden sonra gittim oraya, yine o diğer piyade asker de dolaşıyor orada. Üstad’ı ziyaret edecek, ama içeriden kapıyı açan hizmetkâr—kimdi bilemiyorum, ismini sormadım—ilk nazarda “Burdurlu kim?” dedi. Ben bir acayip oldum. Bir tuhaf oldum yani. Ben kimseye Burdurluyum falan demiyorum. Üstad “Burdurluyu alın” demiş. Diğer askeri almadılar, biz içeri girdik. Ahşap merdivenden yukarıya çıktık. O merkez kapıdan. Üstad’ı şimdiki o karyolanın üzerinde arkasına biraz yastıklar koymuşlar, desteklemişler, ayakları ileride, yorgan üzerinde oturuyor. Tabi ben selâm verdim, elini öpmek istedim, elini öptürmedi. Oraya oturduk. Karyolanın ucuna, ayak tarafına. Üstad askerlikten bahsetti. Biz askeriz ya. “Askerlik mukaddes bir vazifedir. Elmas hükmündedir. Eğer farzlarınızı ifâ etmezseniz bu elmas hükmündeki vazife kömür mesabesine düşer” dedi. Tabi biz sonradan Risale-i Nur’da bunları görüyoruz, aynı manada cümleler var. Üstad ayrıca ziyaretle ilgili son mektubu hatırlattı. “On defa beni ziyaret etmektense, bir defa Risale okumak daha öndedir” dedi.
Üstad yine Risale-i Nur’u nazara verdi değil mi?
Benim anladığım budur. Üstad bizleri hakikatle karşı karşıya bırakıyor. Gerçeklerle karşı karşıya bırakıyor. Tabi Üstad’ın her konuştuğunu da anlayamıyordum. Biraz rahatsızlığı falan da var. Ancak elleri şöyle açıktaydı. Ellerine dikkat ettim, elleri çok zayıf olmasına rağmen çok nuranî, çok parlak görünüyordu. Kendisinin gözlerine de bakamıyordum yani. Neden bakamıyorum onu da bilemiyorum. Böyle bir durum oldu. İlk girişteki “Burdurluyu alın” demesi beni çok etkiledi. Üstad bir kerametini gösterdi orada. Çünkü ben “Burdur’dan geliyorum” falan demedim. Böylece Üstad bize duâ etti, bizi talebeliğe kabul ettiğini söyledi. “Burdur’daki başçavuşu da Türk ordusundaki büyük bir kumandan sayıyorum” dedi.
Nasıl biliyor ki onu. Önceden tanıyor muymuş?
Evet, biliyor onu. Önde gelen büyük talebelerinden birisiymiş İsmail Başçavuş. Dedim ya, evinin bir odasını hizmete ayırmış. Odası mescid. Risaleler var, tesbih var, her şey var, cübbe var. Zaman zaman biz orada sohbet ederdik. Hatta bir zaman, o sohbetler esnasında, İsmail Başçavuşun evinde şöyle bir şey oldu. Ben oturuyorum, o kahveleri aldı geldi. Biz askeriz, o başçavuş. Hemen koştum, elinden kahveleri almak istedim; o “Yok, otur” dedi. “O karakolda, sen burada misafirsin, ben sana hizmet edeceğim” dedi. Kendisi Balıkesirli. Balıkesir’in İvrindi kazasındandı. Çok değerli bir insandı. Hatta bize haftalık jandarma meslek dersleri yaparlardı. “Siz zaten mesleği biliyorsunuz. Ben size dinî konulardan bir şeyler anlatayım” derdi. İşte Üstad bu başçavuşa çok selâm söyle dedi bana.
Üstad’ın yanına siz tek mi girdiniz? Evde kalanları tanıyor musunuz? Kimler vardı Üstad’ın yanında?
Üstad’ın yanına ben tek başıma girdim. Üstad’ın kaldığı evde ağabeyler vardı, ancak ben hangisi vardı sormadım, o zaman bilmiyordum. Üstad’ın hizmetinde birkaç kişi vardı. Tanımadığım için isim de sormadım, aklıma da gelmedi sormak. Ben Üstad’ın yanına çıkarken çok heyecanlıydım. O zamanlar daha gencim, Üstad büyük bir insan, onun için heyecanlanıyorum. Üstad o zamanlar tanınıyor. Böylece biz Üstad’ın duâsını da alarak ayrıldık oradan. Üstad’dan talebelik kabulünü de aldık, böylece biz büyük bir heyecanlı bir vaziyette geliyoruz.
Biz Isparta’dan döndükten sonra İsmail Başçavuşa karakolda “Selamün aleyküm” dedik. “İsmail Ağabey, sana büyük bir yerden selâm getirdim” dedim. “Nedir o?” dedi, “Nereden geliyor o selâm?” “Üstad Bediüzzaman’dan” dedim. “Vay keçeli, vay!” dedi. “Onun için mi gittiydin oraya? Niçin burada söylemedin sen bana?” Heyecanlandı ve “Haber vermeden gittin demek ki” dedi. Üstad sizin için “Onu Türk ordusunda büyük bir kumandan sayıyorum” dedi ve size büyük selâmı var dedim. Böylece hatıramız sona erdi.
RÖPORTAJ: ABDÜLBAKİ ÇİMİÇ
[email protected]
-DEVAMI YARIN-