Ramazan |
Hayırlı kazanç |
Muharrem, Hicretin 7. senesi, Hayber
Hayber fethedilmişti. Yahudilerin merkezi konumundaki Hayber, sonunda İslâm bayrağının dalgalandığı bir yer olmuştu. Müslümanlar sevinçliydiler. Bir kez daha Allah’ın yardımıyla zafer elde etmişlerdi. Savaştan elde edilen bir sürü ganimet vardı. Peygamberimiz (asm) savaşa katılan her bir askere, hissesine düşen paylarını veriyordu. Bu ganimetlerin içinde mal, para, köle, değerli madenler vardı. Hatta Tevrat nüshaları bile vardı. Ancak Peygamberimizin (asm) derin hoşgörüsü sayesinde bu nüshalar Yahudilere geri verilmişti. Dağıtımdan sonra askerlerden bazıları bu mallar ile alış veriş yaptılar. O gün ikindi namazını Peygamberimizle (asm) kılıyordum. Daha namazı yeni bitirmiştik ki, askerlerden biri yanımıza gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü (asm), bugün öyle bir kâr elde ettim ki, böyle bir kârı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır” dedi. Efendimiz (asm) gülümseyerek: “Bak hele! Neler de kazandın?” diye sordu. “Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki, üç yüz okiyye kâr ettim” dedi adam. Bunun üzerine Efendimiz (asm), adama şöyle bir soru yöneltti: “Sana kârların en hayırlısını haber vereyim mi?” Bu konuşmaya şahit olan ben de, adam da, iyiden iyiye meraklanmıştık. Peygamberimizin (asm) adama böyle bir soru yöneltmesi, hikmetli bir beyanda bulunacağının göstergesiydi. Adam da hemen heyecanla sordu: “O nedir ey Allahın Resûlü?” Peygamberimiz açıkladı: “Farz namazdan sonra kılacağın iki rekât namazdır.” * Tabiî ya! Nasıl aklıma gelmemişti? Dünyaya yapılan hangi yatırım bizi ebedî kurtuluşa götürebilirdi ki? Peygamberimiz (asm) her fırsatta bunu bize hatırlatıyor, dünyanın ahiretin bir tarlası hükmünde olduğunu söylemiyor muydu? Hemen ayağa kalkıp namaza durdum. Farzdan sonra kalan iki rekâtımı henüz kılmadığımı hatırlamıştım. * Ebû Davud, Cihad: 180 |
Salİha Ferşadoğlu 22.08.2009 |