Kabirde ceza ve mükâfatın olduğu kitap ve sünnet ile sabittir. “Onlar (kabirlerinde kıyamet gününe kadar) sabah ve akşam ateşe arz edileceklerdir. Kıyamet koptuğu gün de ‘Firavun ve kavmini en şiddetli azaba sokun’ denilecektir” 1 âyeti, kabir azabının ve mükâfatının olacağını ve kıyamete kadar devam edeceğini haber vermektedir.
“Allah yolunda öldürülenlere ‘Ölüler’ demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz” 2 âyeti de “Siz farkında değilsiniz” cümlesi ile kabir hayatını ifade etmektedir. Dünya hayatı bilinmektedir. Mahşerdeki hayatı da herkes bilecektir. Orada bütün sırlar açığa çıkacağına göre, bilemediğimiz kısım kabir hayatında olacaktır. Onu bilemeyişimiz de imtihan sırrından dolayıdır.
Hadis-i şeriflerde, kabirdeki ceza ve mükâfattan bahsedilmiştir. Kabirdeki suâle kâfir ve münafıklar cevap veremeyince “..sonra demirden bir tokmakla ensesine öyle bir vurulur ve kâfir yahut münafık öyle bir bağırır ki, insan ve cinden başka ona yakın olan her şey onun feryadını işitir.”3 gibi hadis-i şerifler kabir azabının vuku bulacağını haber vermektedirler.
Kabirde ceza ve mükâfat, kıyamete kadar devam edecektir. Yukarıda geçen ve Firavun’a uyanların akıbetlerini açıklayan âyet ve şehitlerle ilgili âyet ceza ve mükâfatın kıyamete kadar devam edeceğini haber vermektedir.
“Muhakkak ki, biriniz vefat ettiğinde ona varacağı yeri sabah ve akşam arz olunup gösterilir. Eğer o kimse, Cennet ehlinden olursa, Cennet ehlindendir. Ve eğer, Cehennem ehlinden olursa ona denilir ki, şurası senin yerindir, Allah Teâlâ, seni Kıyamet gününe gönderinceye kadar.” 4
Rüya görenin zevk ve elemini yanındakiler çoğu kez anlamazlar. Fakat rüya gören sevinçli veya elemli birçok halleri yaşamaktadır.
Cebrail’in (as) vahyini Peygamber Efendimiz duyduğu halde yanındaki sahabeler duymamışlardır.
Yanı başımızda nimet veya azap gören bir kabir ehlinin halini biz bilmesek de, o orada ayrı bir hayat yaşamaktadır. Bütün peygamberler, büyük veliler kabir ehlinin halini bilmektedirler. İmtihan sırrından dolayı açıklamamışlardır. Herkesin her şeyi bilmesi de gerekli değildir.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir: Âdem (as) zamanında vefat etmiş bir insan var. Kabre konulmuş. Ceza veya mükâfat görecek. Bir de kıyametin hemen öncesinde vefat etmiş bir insan var. Her ikisinin de şartları eşit, aynı suçu işlemişler ve aynı cezayı görecekler. Biri, zaman itibariyle daha fazla ceza tadacak, diğeri ise daha az. Burada bir adaletsizlik yok mudur?
Kabirdeki zaman, bizim dünyada yaşadığımız zamanla kıyas edilemez. Orada zaman farklı bir boyutta yaşanmaktadır. Kaldı ki, dünyada bile zaman farklı farklıdır. Farklı hareketlerden farklı zamanlar ortaya çıkmaktadır. Saatin saniyesini sayan milinin üzerine bir adam oturtalım. Bir de dakikasını sayan milinin üstüne bir adam oturtalım. Dakikayı sayan mildeki adam bir adım atıp ikinci çizgiye geçerken, saniyenin üzerinde oturan adam saatin üzerindeki bütün mekânları gezip gelmiş olacaktır. Sâliseyi sayan mile bir adam oturtsak, o da saniyedekine göre aynı şartlarda dolaşacaktır. Yani hıza göre zaman farklı farklı olacaktır.
İşte kabirde de zamanın boyutu farklı olacaktır. Orda insan, amelinin derecesine göre bir zaman yaşayacaktır. Bazılarına asırlar kadar uzun olan bu zaman, bazıları için ipi kopmuş bir tesbihi toplayacak kadar kısa olacaktır. Ameli kötü ise, zaman çok uzayacaktır. İyi ise de çok kısa olacaktır.
Dipnotlar:
1- el-Mü’min 40/46, 2- El-Bakara 2/154
3- Buhari Cevaiz 66 c.2, s.92/85 c.2, s.102
4- Buhârî, c.2, s.102
|