Talebesi İmâm Ebû Yûsuf buyuruyor ki:
“Hadîs ilminde Ebû Hanîfe gibi derin bilgi sâhibi birini görmedim. Hadîs-i şerîfleri açıklamakta onun gibi bir âlim yoktur.”
Âli bin Âsım diyor ki:
“Ebû Hanîfe’nin ilmi, zamânındaki âlimlerin ilimlerinin toplamı ile ölçülse, Ebû Hanîfe’nin ilmi fazla gelir.”
Ahmed bin Hanbel buyuruyor:
“İmâm-ı A’zam, verâ (haramlara düşme korkusuyla şüphelilerden sakınan) ve zühd (dünyâya düşkün olmayan), îsâr (cömertlik) sahibiydi. Âhirete olan arzusunun çokluğunu kimse anlayacak derecede değildi.”
Bir gün bir mecliste insanlar İmâmı Mâlik’e şöyle dediler:
“İmâm-ı A’zam’dan bahsederken onu diğerlerinden daha çok medh ediyorsunuz?”
İmâm-ı Mâlik cevap verdi:
“Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta, onun derecesi diğerleri ile mukâyese edilemez. Bunun için ismi geçince, insanlar ona duâ etsinler, diye hep medhederim.”
Halife Hârûn Reşîd:
“Onun akıl gözü ile gördüğünü, başkaları baş gözüyle göremezdi!”
İmâm-ı Gazâlî:
“Ebû Hanîfe çok ibâdet ederdi. Kuvvetli zühd sâhibiydi. Mârifeti tam bir ârif idi. Takvâ sâhibi olup, Allah’tan çok korkardı. Dâimâ Allah’ın rızâsında bulunmayı isterdi.”
Yahyâ bin Muâz-ı Râzî anlatıyor:
“Peygamber Efendimizi (asm) rüyâda gördüm ve; ‘Yâ Resûlallah, seni nerede arayayım?’ dedim. Cevâbında; ‘Beni, Ebû Hanîfe’nin ilminde ara.’ buyurdu.”
Talebelerinden Veki’ bin Cerrah diyor ki:
“Allah’a yemin ederim ki, İmam çok emin, güvenilir idi. Ve yine Allah’a yemin ederim ki, Allahü Teâlâ onun kalbine azamet ve celâli ile tecellî etmişti. Allah’ın rızâsını her şeye tercih ederdi.”
Talebelerinden Şerîk der ki:
“Çok susar, az konuşurdu. Aklı, idrâki, ilmi çok idi. İnsanlarla az konuşur, münâkaşa etmezdi.”
Yine Şerîk der ki:
“Bir sene yanında bulundum. Sırtını yatağa koyduğunu görmedim.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyurur ki:
“İmâm-ı A’zam, abdestin edeplerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kazâ etmiştir. Ebû Hanîfe takvâ sahibi, sünnete uymakta ictihad ve istinbatta (şer’î delillerden hüküm çıkarmakta) öyle bir dereceye kavuşmuştur ki, diğerleri bunu anlamaktan âcizdirler. İmâm-ı A’zam, hadîs-i şerîfleri ve sahabenin sözünü kendi reyine (ictihâdına) tercih ederdi.”
İmâm-ı Rabbânî Hazretleri Mebde’ ve Meâd Risâlesinde de şöyle buyurur:
“Derecesinin yüksekliğini ve kıymetini anlatmaktan âciz olduğumuz o büyük imâmın şânından ne yazayım? Müctehidlerin en verâ sâhibiydi. En müttakîsi o idi. Şâfiî’den de, Mâlik’ten de, İbni Hanbel’den de her bakımdan üstündü.”
Yine İmâm-ı Rabbânî ve Muhammed Pârisâ buyurdular ki:
“Îsâ Aleyhisselâm gibi ulülazm bir peygamber gökten inip İslâm dîniyle amel edince ve ictihad buyurunca, ictihâdı İmâm-ı A’zam’ın (rahmetullahi aleyh) ictihâdına uygun olacaktır. Bu da İmâmı A’zam’ın büyüklüğünü, ictihâdının doğruluğunu gösteren en büyük şâhittir.”
|