Dünden devam
ŞİİR GİBİ BİR ÜLKE
Gördükten sonra Bangladeş’le alâkalı ilk intibam: Şiir gibi bir ülke olduğu yönündeydi. Gerçekten de öyle. Şiir gibi bir ülkeye gitmiştik. Bugün mutluluğun parada olmadığını herkes biliyor. Bu itibarla kadim adıyla Yemen el Meymune gibi Bangladeş de mutlu bir ülke. Kendisiyle barışık bir ülke. Hayallerinin sınırlarını biliyor. Hayalleriyle ya da ulaşılamayacak ihtiraslarıyla değil, değerleriyle yaşıyor.
Kendisiyle barışık olan başkalarıyla ve kâinatla da barışık olur. Bu yüzden olmalı: “Kendini bilen Rabbini bilir” demişlerdir. Bangladeşliler, elbette istisnaları var, ama kendilerini biliyorlar. Bu yüzden de mutlu olduklarını söyleyebiliriz. Söyleyebilirizden öte, onlar gerçekten de mutlu insanlar.
İLK DURAK DUBAİ
Birkaç defa gitme eşiğine geldiğim ülke için bu defa fazla bir ön hazırlık yapamadım. Geçmişte bir iki defa gideceğim diyerekten gerçekten de Bangladeş’i tanıma açısından bazı ön çalışmalar ve hazırlıklar yapmıştım. Ama her defasında gidemeyince ön hazırlıklar kalmış ve onları nerede muhafaza ettiğimi de unutmuştum. Dolayısıyla bu defa hem ani, hem de hazırlıksız bir şekilde Bangladeş’e gidiyorduk.
Murat Yılmaz’la havaalanında buluştuk ve Dubai vizelerimizi buradan temin ettik. Uçağımız biraz rötarlı olarak kalktı. Kalkmadan önce perondan uçağımızı gördük. Devâsâ bir uçaktı. “Boing 777” yazıyordu üzerinde.
Dubai’nin küçük Amerika olma hevesi olmalı. Binaları gökdelen, uçakları da Boing 777 tipi. Uçağın içi fazla kalabalık değildi. Bu da Dubai-İstanbul arasındaki trafiğin çok yoğun olmadığını gösteriyordu. Halbuki Beyrut’tan sonra Ortadoğu’nun ticaret merkezi burası. Hong Kong ve Singapur ayarında bir yer. Burasını, adalar meselesinde sorunları olan İran bile keşfetmiş ve yatırım yapmış, ama Türkiye her açıdan uzaklarda. Halbuki jet sosyete için son yılların gözde turistik mekânı Dubai idi. Uçağımıza bindik ve gazeteler dağıtıldı. Dubai gazetelerine bir göz attım. Sonra çay ve yemek servisi geldi. Biz ekonomik klasta oturuyorduk, buna rağmen herkese menü kartı dağıtılıyordu. Buradan içecekler ve tercihli ana menü seçiliyordu. Ana menü ya tercihli olarak balık veya tavuk veya dana eti oluyordu. Siz bunlardan birisini seçiyordunuz. Daha sonra Emirates Havayollarında gösterişin muazzam olduğunu, ama hizmetin aynı kalitede veya seviyede olmadığını gidiş gelişlerde daha iyi hissedecektik. Sözgelimi yemekten sonra su istiyordunuz. Şanslıysanız bir saatte gelebiliyordu. Değilseniz hizmet yetişmeyebiliyordu! Dolayısıyla Türk Hava Yollarını aramaya başladık. En azından son dönemiyle sınırlı olmak kaydıyla. İstihdam edilen hostesler ise her yerden. Emirates göklerde Babil Kulesini yeniden inşa etmiş. Pekâlâ aynı anda bir Japon’u, bir İngiliz’i, bir Fin’i ve onun yanında bir Mısırlıyı ve gelişimizde olduğu gibi bir Türk hostesi görebiliyordunuz. Havada hostes kokteyli kurmuşlar. Siz yeter ki paradan haber verin.
DİPLOMATTAN ŞANSLIYDIK
19.20’de kalkmamız gerekirken, galiba bir saat gecikmeli olarak kalktık. 00’30’da Dubai’ye ulaşmamız gerekirken, saat 01’00 sularında Dubai’ye indik. 02’00’de de Bangladeş’e kalkacak uçağa binmemiz lâzım.
Dubai’ye birkaç defa gitmiştim. Birisinde, Cezire Kanalı’na rakip olarak kurulmuş Arabiya Kanalı’nın misafiri olarak bu ülkeye gitmiştim. Devâsâ binalar veya kozmopolitan bir ülkede Dubai’yi boşuna aramıştım. Hecin, kırma ve melez bir ülke görüntüsü vardı. Dolayısıyla kendisine has bir ülkeydi.
Uçaktan indiğimizde devâsâ bir havaalanına geldiğimizi fark ettik. Dışarıdaki sıcaklık da hamamdaymışsınız hissini veriyordu. Rutubetle veya denizle sıcağın temasından sera etkisine benzer hamam etkisi meydana getiriyor.
Havaalanının yapısı bize çok karmaşık geldiğinden dolayı Bangladeş’e gidecek uçağa nasıl yetişeceğimiz kafamızı kurcalıyordu. Uçaktan indikten sonra çıkışa gitmek üzere alan araca bindik. Epey yol aldıktan sonra nihayet çıkış kapısına geldik ve burada aktarma veya transit yolcuları karşılayan Bangladeş asıllı biri havaalanı yetkilisi bekliyordu. “Bangladeş yolcuları burada toplansın” diye çağrı yapıyordu. Biz de orada durduk. Bizimle birlikte birkaç kişi vardı. Birisi Batılıya benziyordu. Sonradan Yugoslav olduğunu anladığımız uzun boylu bayan, galiba diplomattı. Zira Bangladeş’te diplomatlara ayrılan alandan girişini yaptı. Ama biz ordinary, yani sıradan bir yolcu olarak ondan şanslı olmalıydık ki, çıkışı ondan önce yaptık. Biz çıktığımızda o hâlâ sırada görünüyordu. Ama biz diplomattan daha şanslıydık. Onlardan daha az bekleyerek çıkış yapmıştık.
Devam edecek
|