“Mesail-i İslâmiyenin tabakatı vardır. Biri bir bürhan-ı kat’î istese, diğeri bir zann-ı galibî ile iktifa eder, başkası yalnız bir kabul-ü teslimî ve reddetmemek ister. Öyle ise, esasat-ı imaniyeden olmayan mesail-i fer’iye veya vukuat-ı zamaniyenin her birinde bir iz’an-ı yakîn ile bir bürhan-ı kat’î istenilmez. Belki, yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemektir.1
Niğde’den okuyucumuz: “Mevlid Kandili ihtilaflı mıdır?”
Burhan-ı Katı’
Üstad hazretleri rivayetleri derecelendirmiştir. Bu dereceleri tatbik ederek rivayetleri algılama metodumuzu yeniden gözden geçirebiliriz. Böylece her meselede kesin delil aramamıza gerek kalmaz. Bazı tali meselelerde zayıf da olsa bir rivayeti yeterli görebiliriz.
Burhan-ı katı’, kesinliği konusunda şüphe olmayan ispat edilmiş ölçü ve delillerdir.
Mesela Kur’ân ayetleri burhan-ı katı’ oluyor. Her bir ayet açık delildir. Resulullah Efendimiz’in (asm) hadislerinden ise sıhhat ölçülerinde rivayet edilmiş olanlar, derecesine göre burhan olabilmektedir. Mesela ibadetlerle ilgili mezheplerce dikkate alınan rivayetler burhan-ı katı’ya yakın güçlü delillerdir.
Esasen muhaddislerin ortaya koydukları sıhhat ölçüleri, hadislerde burhan-ı katı’ı veya olabildiğince sağlamlığı tespit etmek amacıyla tanzim edilmiştir. Rivayet zincirinde kopukluk olan, yani ilk ağıza ulaşmayan rivayetler burhan sayılmamış ve ibadetlerde pek nazara alınmamıştır.
Mesela namazın beş vakit Allah emri olduğu, Ramazan ayında orucun farz olduğu, belirli şartlarda hac ve zekât emirleri burhan-ı katı’ ile sabittir ve farzdır.
Zann-ı Galip
Zann-ı galip de bir bilgi yoludur. Fakat burhan-ı katı’ derecesinde değildir. Zann-ı galibî, bir meselede meydana gelen “galip zan” demektir.
Rivayetlerde “zann-ı galibî” burhan-ı katı’ya göre daha aşağı derecedir. Zann-ı galibî ile gelen bir emir, vacip veya sünnet hükmünde kalıyor. Farzlar “burhan-ı katı’” istediği halde, vacip veya sünnetler için “zann-ı galibî” kifayet ediyor.
Mezheplerin içtihad ettiği konularda da genellikle “zann-ı galibî” vardır. Bu nedenle de mezhepler arasında yer yer ihtilaflar düşmüştür. Ama hepsi de hak kabul edilmiştir.
Öte yandan İslam’da anlatılagelen bazı meseleler de vardır ki yalnızca teslim olmak ve reddetmemek gereklidir ve yeterlidir. İman esaslarından olmayan ve fer’î denilen meselelerde, ahir zaman haberlerinde veya geçmiş zamanla ilgili rivayetlerde akla aykırı olmayan anlatımları itiraz etmeye gerek yoktur. Mesele doğrudur; ama dört başı mamur bir rivayet zincirle rivayet edilmemiş olabilir. Müteşabih olabilir, tevile ihtiyacı vardır.
Kabul-ü Teslimî ve Reddetmemek
Aktarılan bilgi imânî bir mesele değilse, imanımıza, ibadetimize ve nihayet ahiretimize zarar vermeyecekse, çok yüksek delil aramaya gerek olmaz. Sırf yüksek delil istemediği için zayıf kalmış da olabilir. Yani imanî bir mesele olmadığından rivayet açısından çok önemsenmemiş ve veya rivayet zinciri çok sağlam tutulmamış olabilir. Böyle bir rivayet olduğunda illa da inkâr etmeye gerek yoktur. Genel ölçümüzle hareket edebiliriz.
Mesela sürekli Kandil Gecelerini ve bilhassa Mevlit Kandilini ihya etmenin sahih olup olmadığı çok sorulur.
Oysa mesela Mevlid Kandilini ihya etme hususunda, o gece salavatları bol çekmek, sünnetin önemi üzerinde dersler yapmak, Allah’ı çokça zikretmek gibi ameliyelere fazlaca yer vermek için illa da “burhan-ı katı” aramaya, olmayınca aleyhe geçmeye gerek yoktur. Eğer bir rivayet imanımızla ve tevhid inancımızla tezat teşkil etmiyorsa, nafile olarak amel edilebilir, verdiği haberler dikkate alınabilir. Bunda bir sakınca yoktur.
Bahsettiğiniz cümleden anladıklarımız bunlardır.
Dipnotlar:
1 Sözler, s. 546, 547