Yaşar Bey: “Mu’tezile mezhebinin Üstad Bedîüzzaman’ca eleştirilen görüşleri nelerdir?”
Mutezile lügatte “ayrılanlar” demektir. Başta kader ve kaza olmak üzere bazı itikadî konulardaki görüşleriyle ehl-i sünnetten ayrılırlar.
Bu mezhebin kurucusu Vasıl bin Ata’dır (Ölümü: 748). Vasıl, hocası Hasan-ı Basrî’nin meclisinde büyük günah işleyenin iman durumu tartışılırken kendi kanaatini ortaya koymuş ve bu kanaati dolayısıyla da hocasının meclisinden ayrılmıştır. Ardından hocası Hasan-ı Basrî “Vasıl bizden ayrıldı” (i’tezele annî) ifadesini kullanmıştır. Bu ifadede geçen ayrıldı ifadesi, zamanla ayrılanlar (Mu’tezile) anlamında bu mezhebin adı olmuştur.
Mu’tezile mezhebi itikadında beş esas vardır:
1- Tevhid: Allah’ın isimleri zatı ile aynıdır. Allah’a Allah’ın zatından ayrı sıfat izafe etmek Allah’ın birliği ile bağdaşmaz. Dolayısıyla Allah’ın zatının dışında Allah’a sıfat izafe edilmemek gerektir.
2- Adalet: Mu’tezile’ye göre insan hürdür ve kendi fiilini kendisi yaratır. Eğer insan kendi davranışlarını kendisi yaratmasaydı, davranışlarından sorumlu olmazdı. Bu durumda da insanları davranışları dolayısıyla cezalandırmak zulüm ve adaletsizlik olurdu. Oysa Allah adildir. Hiçbir şekilde zulmetmez.
3- El-Vaad ve’l-Va’îd: Allah vaadinde hulf etmez. İyi iş yapanlar ahirette mükâfat görecekler, kötü iş yapanlar ise ceza göreceklerdir.
4- El-Menzile beyne’l-Menzileteyn: Büyük günah işleyenler Mu’tezile mezhebine göre iman dairesinden çıkarlar. Fakat inkâr etmedikçe küfre de girmiş olmazlar. İman ile küfür ortasında bir yerdedirler. Bunlara fasık denilir. Bir kişi mü’min de olsa tövbe etmezse günahlarından dolayı ceza görür. Bir kişinin mü'min sayılabilmesi için kalben inanması, inancını dili ile ikrar etmesi ve amel ile de yaşaması gerekmektedir.
5- İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma: Her Müslüman iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla mükelleftir.
Her ne kadar günümüzde Mu’tezile mezhebinin mensubu kalmamışsa da, fikir ve görüşlerinin bilinmesi, doğrunun bulunması açısından faydadan uzak değildir. Mu’tezile’nin, iman ve itikat sahasında ehl-i Sünnete aykırı görüşleri vardır. Bu görüşler üzerinde Üstad Bedîüzzaman Hazretlerinin kaydettiği eleştirileri kısaca arz edelim:
1- Mu’tezile imamları Allah’ı kötülüklerden takdis ve tenzih etmek için şerrin îcâdını Allah’a vermiyorlar ve “Beşer, kendi fiillerinin yaratıcısıdır” diyorlar. Oysa ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, hayrın da, şerrin de Allah tarafından yaratıldığına inanır.
Üstad Bedîüzzaman ehl-i Sünnet inancını şöyle savunur: Allah’ın şer yaratması Allah için bir eksiklik değildir ki Allah’ı tenzih etmeyi gerektiren bir konu olsun. Çünkü şer olan, şerri yaratmak değil; şerri işlemektir. Zîrâ yaratmak genel neticelere bakar. Her bir şer yaratılış itibariyle, çok hayırlı neticelerin ilk adımlarını teşkil eder. Meselâ ateşin yüz hayırlı neticeleri vardır. Fakat yanlış tercihi yüzünden ateşten zarar gören, meselâ yemeğini pişiren ateşe elini sokan bir adam, ateşte elini yaksa, “Ateşin yaratılışı şerdir.” diyemez.1
Mu’tezile, insanların kendi fillerinin yaratıcısı olduğu hükmünü, Cenâb-ı Hakk’ı kötülüklerden tenzih etmek için vermiştir. Cenâb-ı Hakk’ı noksanlıklardan tenzih muhabbeti itibariyle mazurdur.2 Fakat bu fikir düşüncenin tefrit noktasıdır.3 Zîrâ, Allah’ı kötülüklerden tenzih etmek için “Çirkin şeylerin yaratılması Allah’a ait değildir” demeye gerek yoktur. Çünkü kötülük de olsa herhangi bir şeyin yaratılışını Allah’tan başkasına vermek mümkün değildir.
Bedîüzzaman’a göre her şeyin biri mülk, diğeri melekût; yani biri dış, diğeri iç olmak üzere iki ciheti vardır. Mülk ciheti aynanın arka yüzü gibidir ki, bazen eşyanın kabiliyetinden kaynaklanan çirkinlikler görünmektedir. Fakat melekût ciheti aynanın şeffaf yüzü gibi, her şeyde ve her zaman güzeldir ve şeffaftır. Öyle ise mülk cihetinde çirkin görünen bir şeyin yaratılışı hakîkatte çirkin değil, güzeldir; güzellikleri tamamlamak içindir.4
Yarın inşallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 80.
2- Mektûbât, s. 437.
3- İşârâtü’l-İ’câz, s. 30.
4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 73.