Fikret Yükselten: “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur.” Hükmü nasıl anlaşılmalıdır? Tarih boyunca İslam devletlerinde nasıl uygulanmıştır?”
Namaz Kılmamanın Cezası
Tarih boyunca İslam devletlerinde namaz kılmayana tazir cezası adıyla ve genelde hâkimin kanaatiyle ceza takdiri yapılmış, hapis gibi çeşitli cezalar verilmiştir. Tövbe teklif edilmiş, tövbe eden affedilmiştir.
Kur’ân’da veya hadislerde, namaza çok teşvik olmakla ve namaz kılmamanın ahretteki vahim neticesine işaret edilmekle beraber, namaz kılmayana dünyevî bir ceza takdir edilmemiştir. Uhrevî ceza ise vardır.
Resulullah Efendimiz (asm), “Bilerek namazı terk eden kişi, Allah ve Resulünün zimmetinden uzak olur.”1 Buyururken, Kur’ân’da şöyle haber verilir: “Cehennem’de mücrimlere şöyle sorulur: “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?” Onlar şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”2
Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde namaz kılmayan için ceza hatırlatmasından çok, irşadı ve iknayı esas almıştır.
Durum Tespiti
Bediüzzaman’ın Mustafa Kemal’e karşı söylediği “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur” ifadesine gelince…
1922’nin sonlarında Bediüzzaman Hazretleri meclise geldiğinde milletvekillerinin çoğunu namaza karşı ilgisiz bulur. İstiklal harbinden yeni çıkmış ve yeni toparlanmakta olan bir memleketin söz sahiplerinin, namaz gibi hayatî derecede önem taşıyan bir ibadete karşı lakayt kalmaları Bediüzzaman’ı rahatsız eder. On maddelik bir beyanname hazırlar ve mecliste okutur. Beyannamede namazın bir memleketin yükselmesi ve başarısındaki önemi vurgulanır.
Mecliste okunan bu beyanname üzerine Mustafa Kemal ile arasında tartışma yaşanır. Riyaset odasında Mustafa kemal kendisine:
“Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız. Aramıza ihtilaf verdiniz.” Der.
Bediüzzaman da birkaç makul cevabı verdikten sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak:
“Paşa! Paşa! İslamiyet’te imandan sonra en yüksek hakikat imandır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur!” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez.3
Netice olarak o dönem mecliste bir mescit açıldığı ve namaz kılanların sayısında gözle görülür bir çoğalma olduğu aktarılır.
Hainlik Nedir?
Hainlik kelime olarak, bir kutsala el uzatma, bilerek karşı davranma, hıyanet etme, güveni kötüye kullanma, su-i istimal etme, hainliği sebebiyle verdiği söze uymamak manalarına gelir.
Namaz meselesinde hainlik, bezm-i elestte Allah’a verdiği söz üzere, namazın farz olduğunu bildiği halde, el ve dil uzatarak namazı tezyif etmek, namazın kılınmasını küçük düşürücü hareketlerde bulunmak, namazı önemsemeyip küçümseyerek karşı tavır sergilemek manalarına gelir.
Kâinatın Yaratıcısına meydan okuyacak boyutlara ulaşan bir küfür ve isyan, kişinin hem Allah ile, hem yaratılmışlarla olan hukukunu ayaklar altına alıp çiğnemeyi netice veren son derece vahim bir sapmanın ifadesidir. Namazı bu niyet ve kasıtla hafife alan bir tavır hem Allah’ın hukukuna, hem de kulların hukukuna ihanet içindedir demektir.
Netice olarak Allah’ın dinini tezyif etmek, namaza ve ibadete karşı bir duruş sergilemek, insanı hainlik sınıfına sokuyor. Çünkü neticede seni de diğer insanlarla beraber yaratan ve rızıklandıran Allah’tır, Allah diğer insanlara verdiğini senden esirgemiş değildir, senin de Allah’ı tanımama ve inkâr etme lüksün yoktur.
İslam hukukunda hainin hükmü ise reddedilir, yani geçersizdir.
Dipnotlar:
1- Ahmed b. Hanbel, IV, 238
2- Müddessir Suresi: 40, 41, 42, 43
3- Tarihçe-i Hayat, s. 156