Çamdibi’nden Ahmet Aladağ: “İman ettik diyenle Müslüman olduk diyenin itikadı aynı mıdır? Hucûrat Suresinde bazı bedeviler İman ettik demişler ayet onlara hayır İman etmediniz siz Müslüman olduk deyin diyor. Bu meseleyi açıklar mısınız?”
Müslüman Kime Denir?
Kelime olarak İslam, teslim olmak; iman ise inanmak ve inancın sağlam şekilde kalpte yerleşmesi demektir.
Terim olarak ise İslam Hazret-i Muhammed’e (asm) vahyedilen dinin adıdır. Bu dine inanarak giren ve gereğini yerine getirmeye başlayan kimseye Müslüman denir. Müslüman olmak isteyen birisi inancını şehadet kelimesi getirerek ibraz eder. Allah’tan başka ilah olmadığını, Muhammed Aleyhissalatü vesselamın Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet eden kişi zahirde Müslüman kabul edilir. Kalbi ise Allah’a bırakılır.
Beni Esed ibn-i Huzeyme kabilesi bir kıtlık senesinde Medine’ye geldiler. Baktılar ki, iki şehadet kelimesi söyleyen herkes, Hazret-i Peygambere (asm) gelen sosyal yardımlardan karşılıksız alıyor. Onlar da söylediler. “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu” dediler. Peygamber Efendimiz’e (asm) de:
“Biz falancalar gibi sana savaş açmadık. Ailemizle birlikte geldik ve teslim olduk.” dediler ve ganimetten pay almak istediler. Zahirde Müslüman olmuş sayılıyorlardı. Çünkü kelime-i şahadet getirmişlerdi. Fakat hallerinden sanki ganimetten faydalanmak için kelime-i şahadet getirmiş gibiydiler. Kalplerini yarıp bakma imkânı ise yoktu. Müslüman olmadıklarını düşünmeye de su-i zan mani idi. Gerçek hallerini ise Allah biliyordu.
Bu ayet bu esnada indi. Onların sadece teslim olduklarını, ama iman etmediklerini deşifre etti. Ayet şöyledir: “Bedevîler, “İman ettik” dediler. De ki: “Siz sadece teslim oldunuz. Ama henüz iman gönüllerinize yerleşmedi. Bununla beraber Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz yaptığınız hiçbir şeyi boşa çıkarmaz.”1
İman İz’andır
Bediüzzama’a ait olan, “İslamiyet iltizamdır. İman iz’andır.” tespiti burada yerine oturuyor. Beni Esed kabilesi İslamiyet’e teslim olmak zorunda kalmışlar, ama kalplerinde tasdik ve iman henüz oluşmamıştır.
Bunun örneği günümüzde vardır. Kur’ân ahkâmının adaletini ve hakkaniyetini gören ve takdir eden bir kişi Kur’ân’a tarafgirlik gösterse, ama kalbi iman etmemiş olsa, bu kişi “dinsiz Müslüman” oluyor. Kur’ân’ın hakkaniyetine teslim olmuş, ama iman etmemiştir.
Öte yandan Kur’ân ahkâmına tarafgirlik göstermeyen mü’minler de vardır. Kalbinde iman var, ama Kur’ân’ın ahkâmına teslim olamıyor, Kur’ân’ı eleştiriyor. Böyle mü’minler de “gayr-i Müslim mü’min” tabirine mazhar oluyorlar.2
Her iki durum da necat açısından sıkıntılıdır.
Biz Zahire Göre Hükmederiz
Bununla beraber, bizim insanları taksimata tabi tutmamız doğru değildir. Biz zahire göre hükmederiz. Aksi taktirde su-i zan yapmış oluruz.
Hiç kimse hiç kimsenin kalbini yararak içinde ne olduğunu öğrenmek ve ona göre hüküm vermekle mükellef değildir. İman bakımından herkes kendi kalbinden sorumludur.
Halid bin Velid (ra) savaşta düşman askerini yere düşürdüğü sırada adamın kelime-i şehadet getirdiğini duyunca korkudan söylediğini düşündü ve bir kılıç darbesiyle adamı öldürdü. Fakat durumu Peygamber Efendimiz’e (asm) anlatırken çok zorlandı.
“Ya Resulallah! Adam korkudan söylemişti.” dedi.
Peygamber Efendimiz (asm) öyle celallendi ki…
“Kalbini yarıp da baktın mı? Kalbini yarıp da baktın mı? Kalbini yarıp da baktın mı?” buyurdu. Hatta öyle ki Halid bin Velid, içinden keşke ben daha sonra Müslüman olsaydım demeye başladı.3
Kelime-i şehadet getiren kişinin, zahirde iman etmiş ve Müslüman olmuş olduğuna hükmedilir. Bu kişi İslam hukuku ile mükellef tutulur. Ölse Müslüman mezarlığına gömülür. İç dünyası ise Allah’a bırakılır.
Dipnotlar:
1- Hucurat Suresi: 14., 2- Mektubat, s. 46., 3- Ebû Dâvud, Cihad, 95; Ibn Mâce, Fiten, 1.