Topkapı Sarayında Bir Hırka
Kasîde-i Bürde adıyla tanınmış iki adet kaside tarihe geçmiştir. Bunlardan birisi sahabe-i kiramdan Kâ‘b b. Züheyr’in (ra) kasidesidir. Diğeri de hicrî altı yüzlü yıllarda yazılan Mısır’lı Şazelî imamı Muhammed b. Said el-Bûsayrî’nin kasidesidir. Kâ‘b b. Züheyr başlangıçta İslam düşmanı idi. Çevresi Müslüman olmasına rağmen kendisi Müslüman olmadı. Resulullah’ı ve İslam’ı hicveden şiirleriyle kardeşi Büceyr’i İslam’dan vazgeçirmeye çalıştı. Bu şiirleri üzerine Resulullah (asm) Ka’b’ın öldürülmesini emretti. Ka’b kendi kabilesi olan Müzeyne kabilesine sığındı. Kabilesi onu reddetti.
Kardeşi Büceyr tekrar devreye girdi ve Ka’b’a Müslüman olması halinde bağışlanacağını bildirdi. Bu haber üzerine şair Ka’b, 9. hicrî yılda Medine’ye geldi, ensar ve muhacirlerden bir grubun hazır bulunduğu bir ortamda, Resulullah’ın (asm) huzurunda Müslüman oldu.
Orada “Bânet Süad” adlı bir kaside okudu. Kasidesinde Resulullah’ı (asm) ve İslam’ı övdü. “Muhakkak ki Peygamber kendisiyle aydınlanılan, Allah’ın çekilmiş yalın kılıçlarından bir kılıçtır.” beyti Resulullah’ı (asm) çok duygulandırdı.
Resulullah (asm) üzerinde bulunan Yemen hırkasını (bürde) Ka’b’ın omuzlarına atıverdi. Hazret-i Ka’b’ın kasidesi bu nedenle Kaside-i Bürde adıyla anıldı. Ka’b’a ait bu hırka, günümüzde İstanbul’da Topkapı Sarayında bulunmaktadır.
Felçten Eser Kalmadı
Diğer Kaside-i Bürde şairimiz Muhammed b. Said el-Bûsayrî’dir. Mısır’lıdır. Şazelî tarikatına mensuptur.
Hazret-i Peygamber için yazdığı ve içinde Peygamber sevgisinin önemini işlediği manzume, kâfiye harfi mim olduğu için Kaside-i Mîmiye, şairin tutulduğu bir hastalıktan Resulullah’ın (asm) rüyada teması vesilesiyle kurtulduğu için de Kaside-i Bürde denmiştir.
Rivayete göre İmam Busayrî, hayatının sonlarına doğru bir hastalığa yakalandı ve felç oldu. Bir gece yatmadan önce bu hastalıktan şifa bulması için dua etti. Gece rüyasında Resulullah’ı (asm) gördü. Efendimiz (asm) kendisi için yazdığı şiiri okumasını emir buyurdu.
Busayrî: “Efendim! Ben sizin için birçok şiir yazdım. Hangisini okuyayım?” dedi.
Resulullah (asm) da kasidenin ilk beytini okuyarak bunu okumasını istedi. Busayrî baştan sona işaret olunan bu kasideyi okudu. Resulullah da (asm) sonuna kadar tebessüm buyurarak bu kasideyi dinledi. Kaside bittikten sonra dua buyurdu ve şairin felçli bölgelerini eliyle sıvazladı. Ardından sırtındaki hırkasını çıkarıp şairin üstüne örttü.
Şair uyandığında vücudunda felçten eser kalmamıştı. Şiir bundan sonra Kaside-i Bürde adıyla meşhur olmuş ve her türlü şifa isteyenlerin neredeyse evradı olmuştur.
Sonraki asırlarda üzerine 300’den fazla şerh yazılan kaside, İslam topluluklarının konuştuğu hemen bütün dillere tercüme edilmekle beraber, Grekçe, Latince, İtalyanca, Fransızca, İngilizce, Almanca’ya, Afrika ve Güney Asya’daki mahallî dillere de çevrilmiştir.
Muhakematta Bir Mısra
Bediüzzaman, Muhakemat adlı eserinde Unsuru’l-Belağat’ın Üçüncü Mesele’sinde bir manayı herkesin kendi sanat ve mesleğine uygun üsluplar ile ifade etmesin sırlarını izah eder. Bu kısımda Hakîm-i Busayrî’nin, hayal hastalığına tutularak gözlerini haramla dolduranı akıl hastanesine gönderdiğini Kaside-i Bürde’den bir mısraı ile zikreder. Mısra şudur: “Ve’stefrığ’id-dem’a min aynin kad imleet; Mine’l-meharimi ve’z-zem hımyete’n-nedem”
(Haramla dolmuş gözlerinle gözyaşı dök! Ve pişmanlık perhizine sarıl!)
Üstad hazretlerinin Kaside-i Bürde’den bir mısra aldığı diğer bir yer de 19. Mektub’ta ölülerin konuşması misalidir. Çocuğu öldüğü için çok üzülen bir ihtiyare kadının, Resul-i Ekrem (asm) hürmetine dua etmesiyle çocuğunun dirilerek yemek yediği mucizesinden bahsettiği kısımda, İmam-ı Busayrî’nin şu mısraını almıştır:
“Lev nasebet kadrahû âyâtuhû ızamâ; Ehya’asmuhû hîne yüd’â dârise’r-rimem”
Yani, “Eğer alâmetleri, onun kadrine muvafık derecesinde azametini ve makbuliyetini gösterseydiler, değil yeni ölmüşler, belki onun ismiyle çürümüş kemikler de ihyâ edilebilirdi.”1
Rahmetulahi Aleyhim ecmaîn.
Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 189