İzmit’ten Fehime Canatar: “İnsan kalu beladan önce karanlıklar içinde bir hiç miydi, bizim ruhumuz ne zaman oluştu? bunun zaman cinsinden bir tayini mümkün mü? Kalu beladan öncesi var mı? Kalu beladan bizim dünyaya gelişimize kadar olan süreç hakkında bilgi verir misiniz?”
Kalu Bela Zamanı
“Ne zamandan beri Müslüman’sın?” diye sorulduğunda, “Kalu Beladan beri.” Diye cevap vermek bir Müslüman’ın şiarıdır. Kalu Bela, Müslüman olma kimliğimizin başlangıç zamanıdır.
Biz, doğduğumuz günden beri değil; Kalu Beladan beri Müslümanız! Doğduğumuzdan beri bu sözümüzde sadık isek ne ala! Kâlû Belâ, bir Kur’ân ifadesidir. İnsanın, ruhlar âleminde bir zerre halinde yaratılarak İlâhî programa girdiği ilk zamanda gerçekleşen bir hadiseye ışık tutuyor.1
Söz konusu hadise, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda insanların ilk duruşları, Allah’ın sorgusuna ilk muhatap oluşları, ilk imtihanları ve Rabb-i Rahîm’e verdikleri ilk ve tek sözleri ile ilgilidir.
O gün orada ihtilâf yoktur, inkâr yoktur. Orada eksiksiz bir teslimiyet vardır.
Şöyle ki: Rabb-i Rahimimiz: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sordu.
Bütün ruhlar ittifakla, kesin bir tasdik ile: “Elbette yâ Rab! Sen Bizim Rabbimizsin. Biz buna şahidiz.” dediler. Kur’ân bu sözleşmenin hikmetini şöyle izah ediyor:
“Onlara böylece şahitlik ettirdik ki, kıyamet gününde, ‘Biz Rabbimiz olan Allah’tan habersizdik’ demeyin.”2
Bu durumda bütün insanlar orada ilk imtihanı geçmişlerdir. Çünkü o gün orada fıtrat konuştu. Fıtrat yalan söylemiyor.3
Bitmeyen Sorular
Kalû Beladan öncesi var mıydı? İnsan karanlıklar içinde miydi? Ruhumuzun yaratılmasının zaman cinsinden tayini mümkün mü?
İnsan ezelî değildir ki, bu soruları soralım veya düşünelim! Fakat insan muhayyilesi bu soruları soruyor ve cevap arıyor. Bu durum her şeyden önce muhayyilenin derinliğini ve düşüncede sınır tanımadığını gösteriyor. Bu bir harikadır. Cennette böyle bir muhayyile ile bulunmak, ne olağanüstü bir şeydir! Muhayyilenizi cennete saklayın, derim.
İnsan mahluktur, yani yaratılmıştır. Ruh da yaratılmıştır. Ne beden, ne ruh ezelî değildir. Belirli bir zaman diliminde başlangıcı vardır. Başlangıcın ne zaman olduğunu tayin etmek istersek, karşımızda zikrettiğimiz bu ayeti buluruz. Başlangıç bu ayette zikri geçen “kâlû belâ” zamanıdır.
Daha öncesi mi? Allah’ın emniyetindeydik!
Niçin Hatırlamıyoruz
Bu hadiseyi niçin hatırlamadığımıza gelince:
Ruhumuzu başlangıçta bir zerre, dünyaya gelişimizde ise tomurcuk hâlinde bir çiçek farz ettiğimizde; imanla yaşadığımız her günde bu tomurcuğun iman toprağı ve İslâmiyet suyu ile inkişafa geçtiğini ve imanda ihlâs ve amelde istikametle bu inkişafı sürdürüyor olduğunu söylemek mümkündür. Bu inkişaf sürmelidir. İnkişaf olgunlaştığında nasıl ki çiçekler tekrar tohuma yöneliyorlarsa; inkişaf kazanmış ruhun da çekirdek halinde verdiği söz ve ahdi hatırlaması mümkündür.
Nitekim âyetin beyanına göre, bir hakikat âlemi olan âhirette bu ahdi hatırlamak zaten mümkün olacaktır. Üstad Saîd Nursî Hazretlerinin ifade ettiği gibi, mademki, iman hayata hayat olsa, o vakit hem geçmiş, hem gelecek zamanlar, imanın nuruyla ışıklanır ve vücut bulur. Şimdiki zaman gibi, geçmiş ve gelecek zamanlar da insanın ruh ve kalbine iman noktasında ulvî zevkler ve yüksek vücut nurları kazandırır.4
Öyleyse, îmânî bir inkişaf kaydettiğimizde, yani ruhumuz kendisi için hedeflenen kemal seviyesine ulaştığında bu ahdi hatırlamamız inşallah zor olmayacaktır.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 105., 2- A’râf Sûresi, 172., 3- Sözler, s. 641., 4- Sözler, s. 133