Salih Bey: “On Birinci Söz’de geçen “Her cemâl ve kemâl sahibi, kendi cemâl ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrını” izah eder misiniz?”
SENA ALLAH’A AİTTİR
Allah yaratıcıdır ve yarattığı varlıklarla ilgili olarak takdir görmek, teşekkür edilmek, beğenilmek, hamd ve senâ edilmek, hakkı teslim edilmek Allah’ın hakkıdır. Nitekim hamd; genel mânâsı îtibârı ile mutlak medih, kayıtsız senâ ve şartsız övgü demektir.1 Ve sadece Allah’ın hakkıdır.
Kur’ân, “Elhamdülillâh” ile başlar.2 Zira kayıtsız şartsız hamd ve övgü, Allah’a âittir. Bütün mevcûdâtta övgü, medih ve senâ sebebi olan iyilikler ve olgunluklar Allah’ındır. Ezelden ebede kadar, gelen ve gelecek medh-ü senâhın hepsi Allah’a âittir. Çünkü medih ve övgüye sebep olan nimet, ihsân, kemâl, cemâl ve hamd edilmeye sebep her ne varsa, hepsi Allah’ındır.3 “Elhamdülillâh” kelimesi, gerçek övgüyü, hakîkî senâyı ve medhi doğrudan Allah’a (cc) verir. Çünkü kâinâtta hadsiz olarak övülecek, sınırsız senâ edilecek ve şartsız medhedilecek birisi varsa, O da Allah’tır. Allah’tan başka hiçbir kimse, hiçbir şahıs, hiçbir varlık, hiçbir mevcut, hiçbir makam sahibi gerçek övgüye, senâya ve medhedilmeye lâyık değildir.
İNSANIN GURURLANMAYA HAKKI YOKTUR
İnsana gelince... Bilinmek, tanınmak, övülmek, takdir toplamak ve maharetlerini göstermek arzûlarının aşırısı insan için bir zaaftır, bir kusurdur, bir haddini aşmışlıktır. İnsanın bu duyguları mübalağalı olarak kullanmaya hakkı yoktur. Çünkü insanın varlıklar üzerinde hakkı yoktur. İnsanın hakkı sadece şükürdür ve Allah’ı övmektir.
Övülen insanın gururlanması, böbürlenmesi ve büyüklenmesi şeytanın bir tuzağıdır. Çünkü insanın gururlanmaya, böbürlenmeye ve büyüklenmeye hakkı yoktur. Çünkü büyüklük Allah’a mahsustur. İnsan büyüklenirken, böbürlenirken ve gururlanırken Allah’tan utanmalıdır.
Allah hamd edilmek ister. Şükür ve hamd ise hem bizim Allah’a karşı başlıca vazifemizdir, hem de Allah’ın bizim üzerimizdeki hakkıdır.
AYİNELERDE GÖRÜNMEK
Diğer yandan her şeyin, her güzelliğin, her olgunluğun, her kemâlâtın Sahibi de, kaynağı da, bizzat Allah’tır. Sonsuz cemâlini ve sonsuz kemâlini âyinelerde görmek ve göstermek istemesi, buna mecbur olduğundan değil; sırf böyle irade buyurduğundandır. Allah Maruf’tur. Yani tanınan ve bilinendir. Meşhud’dur, eserleriyle müşahede olunan ve görülendir. Matlub’dur, istenen ve aranandır. Mabud’dur, kendisine ibâdet edilendir. Hamîd’dir, gerçek mânâda övgüye lâyık olandır. Mahmûd’dur, kullarınca hamd edilendir. Allah’ın kendi cemâlini görmek ve göstermek istemesi kendi sınırsız kemâlindendir. Nitekim bir hadis-i kudsîde buyurmuştur ki: “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim ve mahlukâtı yarattım.”
Öte yandan, On Birinci Söz’ün başında geçen “cemâl ve kemâl sahibi” misâlinin açılımı, aynı Söz’ün devamında yeterli şekilde yapılmaktadır.4 Cemâl ve kemâl Sahibi olan ve mahlûkâtı “güzel ve eksiksiz yaratan” Cenâb-ı Hak Şâhid’dir, Hafîz’dir, Rakîb’tir, Basîr’dir, Semî’dir, Vedûd’dur. Yani Cenâb-ı Hak isimlerinin tecellîlerini mahlûkât aynasında izleyen, muhafaza eden, gözeten, gören, işiten ve sevendir.
Biz muhtaç olduğumuz için görüp gösterebiliriz. Ama Cenab-ı Allah ihtiyaç içinde olmaktan müstağnîdir, münezzehtir, müberrâdır, uzaktır, muallâdır. Cenâb-ı Hak buna muhtaç olduğu için değil; sırf öyle dilediği için ve böyle irâde buyurduğu için görür, gözetir, muhafaza eder, cemalini ve kemalini görür ve gösterir.
Dipnotlar:
1-İşârât’ül-İ’câz, s.23
2-Fâtihâ Sûresi, 1/1
3-Mektûbât, s.230
4-Sözler, s.113
***
Günün Duâsı
Ey eşsiz kemâl Sahibi! Ey nazirsiz cemâl Sahibi! Ey benzersiz sıfatlar Sahibi olan Allah’ım! Nurunla kalbimizi tenvir eyle! Kemâlinle gönlümüzü hidayet eyle! Rahmetinle taksiratımızı mağfiret eyle! Âmin