Evet dostlar, bir hazan mevsimi daha geldi.
Yapraklar bazen tek tek, bazen toplu halde geldikleri yer olan toprağa düşmeye başladı. Ne gariptir ki insanoğlunun -hikmet-i ilahiyeye akıl erdiremeyiz- bu güz mevsiminde toprağa düşmeleri çoğaldı.
Çorum Risale-i Nur Talebeleri’nden sıdk, sadakat, istikamet ve fedakârlık timsali (Merhum) Mustafa, Said ve Zübeyde kardeşlerimizin babası ehl-i hizmet Remziye ablamızın hayat arkadaşı, bizlerin hizmette, fedakârlıkta ve sadakatte öncüsü olan İbrahim Kaya ağabeyimiz de Rabimizin izni, iradesi ve takdiri ile haşr-i baharide yeniden dirilmek üzere bu güz mevsiminde topra düştü.
Ömrünün ekseriyatını Nur hizmetlerinde geçiren, hiç bir zaman fedakarlıktan çekinmeyen, daima hizmette önde, mükâfatta geride duran, onlarca dahili ve harici sarsıntılarda hiç sarsılmayan, sağdan soldan esen rüzgarlara soy ismi ‘kaya’ gibi duran, gazetesine, neşriyatına bütün gücüyle destek veren, ağır hastalığı zamanında bile Risale okumalarını hiç terk etmeyen, hastalığı ağırlaştığı halde namazlarını hiç terk etmeyen, her türlü sıkıntılara göğüs geren, dünyaya sırtını dönüp ona küsen, fakat Üstadımızın; “Vâ-hasretâ birisini unutamıyordum. O da hem biraderzadem, hem manevî evlâdım, hem en fedakâr talebem, hem en cesur bir arkadaşım olan merhum Abdurrahman idi” (Lemalar) dediği gibi İbrahim ağabeyimiz de hem evladı, hem ders arkadaşı, hem de yoldaşı olan oğlu (merhum) Mustafa’yı unutmadı, unutamadı.
Risale-i Nur’un verdiği iman, itikat, tevekkül ve teslimeyet onun dem ve damarlarına kadar işlemiş ki altı aydan fazla çektiği sıkıntılardan en ufak bir şikayet etmedi, daima şükür ve hamd ederek takdir edilen ömrünü tamamlayıp Allah’ın emanetini emin bir şekilde teslim eyledi.
Öyle inanıyoruz ki; yakalandığı devası olmayan bir dert vesilesiyle şehid-i maneviyeye mazhar oldu inşallah. Hâza Min Fadlı Rabbi.