"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İlm-i Ledün

Şemseddin ÇAKIR
07 Ağustos 2020, Cuma 00:11
Tasavvufî gelenekte Ledün ilmi önemli bir yer tutmaktadır. Zira hassas olan kalp; zikir ve feyizle yumuşar. Allah’ı zikirle letaifler açılır ve diğer insanların algılayamadığı bir takım hakikatler insanların kalplerine doğar ve bazan da zuhur eder.

İlm-i ledün: Vehbî bir ilim olup ismini “Kehf” Sûresi’ndeki bir âyetten almış, Hz. Hızır’a ait olan özel bir gayb ve sır bilgisidir. Herkes tarafından bilinmeyen ve bilinmemesi gereken bu ilim olayların içyüzlerine vukufiyetin bir ifadesidir. 

Kur’ân-ı Kerîm’in teminatında olan bu ilim Kehf Sûresi’nde Hz. Musa ve Yuşalar (as) kastedilererek şöyle zikredilir: “Derken ikisi, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim (İlm’i ledün) öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu (Hızırı) buldular. (Kehf Sûresi, 65) Demek bu ilim normal insanların anlayışının üzerinde olduğu için onlara açıklanmamıştır ve böylece Ledün ilmi Hz. Musa ve Hz. Hızır karşılaşmalarından anlaşılmış ve ona göre tarif edilmiştir. 

Buradan anlaşılması gereken; Hz. Hızır’a normal insanlar için günah, hatta günâh-ı kebair sayılacak; çocuk öldürmek ve gemiyi delmek gibi kişilerin hakkına tecavüz sayılan eylemler caiz olmuş ve olabiliyor demektir.

Hz. Musa (as) insanî bir refleksle Hz. Hızır’ın zâhiren yanlış gibi görülen bu tür davranışlarına itiraz eder. Hz. Hızır ise daha sonra yaptığı işlerin sebep ve hikmetlerini anlatınca anlar ve kabul eder. Fakat bir kısım insanlar vardırki anlatsan da anlamaz, onlar için “İdraki meali bu küçük akla gerekmez,/ Zira bu terazi bu kadar ağır sıkleti çekmez” denilmiştir. İşte Kur’ân’da Ledün ilmi bu şekilde anlatılmıştır.

Hz. Peygamberimizin de (asm) bu konu ile ilgili hadis-i şerifleri şöyledir: “Şayet bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız.” (Buhari küsuf 2; Müslim Salat, 112)

Yine Efendimiz (asm) Muaz b. Cebel’e başkalara anlatılmasına izin vermediği bir sır ve ilim verdiği (Buhari ilim 49) ve yine sırdaşı Ebu Huzeyfe’ye kıyamete kadar olacak şeyleri haber verdiği bilinmektedir.

Hz. Ömer (ra) bir defasında Efendimizi (asm) dinleyip Arapların anlayamayacağı bir dille konuştuğunu nakletmektedir.

Hz. Muhammed (asm) her aldığı bilgiyi anlatmakla yükümlü değildir.

Basiret: Gözden perdenin kalkmasıdır. 

Meselâ: Hz. Musa (as) olayların dış yüzüne, Hz. Hızır (as) ise iç yüzüne bakmıştır.

İnsan kalbi çok hassas alıcılar manzumesidir, zikir, fikir ve riyazet gibi hususlarla şeffaflık ve letâfet kazanır ve hakikatler âlemine parlak bir ayine olur. Böylece bir kısım hakikatler ve sırlar o kalbe akseder. Hassasiyet ve şeffafiyeti nisbetinde bazı tecellilere mazhar olur. Aynı şekilde kalp şeytânî vesveselere de açık olduğu için aldanma riski de çoktur. Onun için keşfiyatlar tevile, rüyalar tabire muhtaçtırlar.

Tasavvufî gelenekte Ledün ilmi önemli bir yer tutmaktadır. Zira hassas olan kalp; zikir ve feyizle yumuşar. Allah’ı zikirle letaifler açılır ve diğer insanların algılayamadığı bir takım hakikatler insanların kalplerine doğar ve bazanda zuhur eder.

Ledün ilmi; özel bir bilgidir. Herkes tarafından bilinmeyip olayların iç yüzlerine vakıf olmayı sağlar. Demek insan hayatında bazı zarurî hallerde böyle bir bilgiye de ihtiyaç var demektir. Bu ilim insanların anlayışları üstünde olduğu için insanlara açıklanmamıştır. Bu ilme sahip olan kişilere de başkalarına anlatmaları yasaklanmıştır.

Ledün ilmi Hz. Hızır’a has bir ilim olmakla beraber bazı peygamber ve Allah dostlarına da verilmiştir. Hadis-i Şeriflerden de anlaşıldığına göre; âhirzamanda gelecek olan Hz. Mehdi’nin Hızır (as) ile bağlantısı olacak ve ledün ilmini bilecek ve kullanacaktır.

Bu ilim, kişiyle Allah (cc) arasında olan gizli bir bilgidir ve sırdır. Kur’ân’da bazı sûrelerin başlarında olan, huruf-u mukadda’a denilen harflerin anlamlarının bilinmesi de bu kabilden addedilir. 

Meselâ: Bediüzzaman, İşarat-ül İ’caz tefsirinde Bakara Sûresi’nin başındaki (Elif, lam, mim’in) manalarını: Elifin anlamını Allah (cc), lam’ın anlamını Hz. Cebrail ve mimin anlamını da Hz. Muhammed (asm) olarak verir ki, o takdirde baştaki âyetlerin anlamı daha güzel anlaşılıp “Allah’dan (cc) Hz. Cebrail vasıtasıyle Hz. Muhammed’e (asm) inzal edilen bu kitapda hiçbir şüphe, ayb rayb yoktur” demektirki böylece, huruf-u mukadda’anın manasıyla maksad en güzel şekilde anlaşılmış oluyor.

Bu arayışımızdaki bir maksadımızı da bu vesileyle çok açık ifade edecek olursak, kendisine Bediüzzaman denen Said Nursî’nin, Risale-i Nurlar ve haricinde verdiği cevabı sevapdaki (Doğru ve harika cevaplar) vukufiyetinin sırlarını araştırmak ve mahiyetini anlamaktır. Yani bu zat ilim okyanusunda nasıl böyle kulaç atıyor ve bu deryanın hangi  noktasındadır? Malûm denizlerin derinliklerinden inci mercan çıkarılır. Bunun her bir sözü derinliklerini ihata ve ifade edemediğimiz inci mercanlarla da kıyas edemediğimiz çok daha yüksek kıymetlerde “sözler”dir. 

İşte bu araştırmalarımızda “İlm’i Ledün” diye bir ilim bulduk ve onunla kendini anlamaya çalıştık, bakalım bu ilim nedir?

İlm’i ledünne; gizli ilimler de diyenler olur fakat bazı bâriz farkları vardır. Ancak konuyu temelden kavramak için İslâmda ilimlerin ikiye ayrıldığını birincisinin kesbi ilimler; beş duyu organlarıyla olduğunu, ikincisinin Vehbi (yani Allah’ın (cc) vasıtasız verdiği) ilimler olduğunu bilmek lâzımdır. İşte ilm’i Ledün böyle bir ilimdir. 

Meselâ: 1- İlm-i Ledün; Allah’ın (cc) direkt halis kulunun kalp ayinesine ilmini aksettirmesidir. Diğeri ebced cifir gibi ilimlerin istimali ise ilm’i ledünün yüz derece daha altında bir meziyete sahibdir.

2- Gizli ilimler ise aynı zamanda ilm’i huruftan da addedilip kesbi yönleri de olan bir ilimdir.

3- İlm-i Ledün kesindir, fakat gizli ilimlerde insan zekâ ve iradesi karıştığı için kesin değildir.

4- Peygamberlere verilen ilimler daha çok itikadî, amelî ve ahlâkî hükümler olduğu için sorumluluk gerektirir. Hz. Hızır’ın ilmi ise sır ilmi olduğu için o nisbette alanı dardır.

5- Ledün ilmi perdesiz gelir ve kesindir, gizli ilimler ise perdelidir o nisbette de hata ihtimali fazladır, güvenilirliği azalır. 

Meselâ: Adem’e (as) isimlerin küllünün öğretilmesi ve evliyanın keşif kerametleri gibi ki, Üstad bu farkı 18. Mektuptaki uyanık ve uyuyan çoban temsilinde vermiştir.

Demek peygamberlere vahiy yoluyla gelen bütün ilimler de, ledün ilminden sayılır. Hz. Musa ve Hz. Hızır meselesi gibi. Keza Hz. Süleyman ve Hz. Davud’un (as) kuşların dilini anlaması gibi ki, Hz. Süleyman ayrıca rüzgâra, cin ve şeytanlara da, muttali idi.

Yine Hz. Yusuf’a verilen rüya ilmi, Hz. Muhammed’in (asm) hendek kazılması esnasında; Kisra ve Bizans saraylarının yıkılacağı veya Müslümanların eline geçeceği gibi haber verdiği meseleler de vahyin yanında tabiri câiz ise vahyin bir alt kademesi gibi bu ilimle de ifâde edilir.

 “ .... Biz senin perdeni kaldırdık bugün gözün keskindir.” (Kaf, 22)

Netice olarak; madem edille-i şer'iye olan Kitap, Sünnet, İcma-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha ile ilm-i ledün haktır,  o halde allâme-i zaman ve Bediüzzaman'ın ilm-i ledünne mazhar olduğu muhakkaktır. Vesselâm.

Okunma Sayısı: 8657
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Muhammet

    7.8.2020 22:10:17

    Selamu aleyküm Şemseddin çakır hocam yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum Allah razı olsun bizde böyle yazilarinizdan faydalaniyoruz hocam akıl vermiş gibi olmayalım bunları bir kitap haline getirirmisiniz yoksa mevcut kitapiniz var mı? Allah a emanet olun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı