“İçeriye girer girmez, ilk ilgi, alâka beni çok cezbetti. Beni oraya bağlayan o ilk anlar olmuştu. İlk gün hiç uyuyamadım, dedim ki: “Allah için bu kadar ilgi, alâka gösteren böyle insanlar da mı var?”
Gazetemiz okuyucularından Ramazan Balpetek’le, Risale-i Nur ve Yeni Asya ile nasıl tanıştığını konuştuk.
Risale-i Nurları ve Yeni Asya’yı nasıl tanıdınız?
1976’dan beri dayım ve kayınbabam Risale-i Nurlar’ı okuyorlardı. Biz o zamanlar yüzeysel olarak tanıyorduk. Evlendikten sonra Risale-i Nurlar’ı tanımaya başladım. Tabi hanım, Yeni Asya Gazetesine abone oldu. Biz o zamanlar sabah 5, akşam 11 arası markette çalışıyorduk, hiç vaktimiz yoktu. Hanıma diyor- dum:“Ya hanım sen deli misin? Yeni Asya’yı falan alıyorsun nedir bu siyah beyaz gazete? Başka abone olacak gazete yok mu?” Tabi sağolsun hanım, Risale-i Nurlar’ı yavaş yavaş bize tanıttı, sabırla nakış nakış işledi. Biz de bu eserlere yavaş yavaş başladık. İlk zamanlarda Ahmet Çam Abi, Fatih Binici, Hüseyin Üstündağ, Hüseyin Dombaloğlu ve daha sayamayacağım çok abiler vardı. Telefon alma-satma üzerine bir işyerimiz vardı. Onlar bizi sürekli ziyaret ediyordu. Ben sanıyordum ki, bu insanlar kendiliğinden gelip beni ziyaret ediyorlar. Halbuki bu insanlar hanım tarafından yönlendiriliyormuş, “Gidin, beyimi alın götürün, beyim meyillidir, namazlı niyazlıdır.” Özellikle Yeni Asya bürosunu arayıp oradan yönlendirme yapılıyormuş. Bu yıllarca böyle devam etmiş. Ben de hep diyordum ki: “Bu insanlar hep geliyorlar. Bıktım artık bunlardan. Örgüt müdür bunlar, neden bu kadar gelip gidiyorlar?” Aklıma gelmiyor ki, hanım yönlendiriyor. Kitap getirip veriyorlardı okumam için, ama ben okumuyordum. Yıllar geçtikçe ısınmaya başladım, ama derslere gitmiyordum. Birgün bana, bürodan dershaneye kitap götüreceklerini söylediler. Ben de dedim ki: “Ben götürürüm, ama yukarı derse çıkmam”. Bu durumu onayladılar. Hep böyle yapıyordum, hiç yukarı çıkmıyordum. Birgün benden Kur’ân-ı Kerîm’i götürmemi istediler. Konu Kur’ân olunca akan sular durur. Hemen aldım ve Fatih’le beraber Yeni Asya dershanesine götürdük. Fatih de benim yukarıya çıkmamı istiyordu. Yukarı çıktığımda gördüm ki, yaklaşık 50-60 kişi vardı. Hepsini de tanıyordum. Yıllarca dükkâna gelip giden insanlar. İçeriye girer girmez çok etkilendim. Bana gösterdikleri ilgi, alâka oraya bağlanmama vesile olmuştu. Derse gittiğim sıralarda, oradaki kardeşlerin bizle ilgilendiğini gördüm. O ilgi beni etkiledi. Bu etkilenmenin en büyük sebeplerinden birisi de abilerin ihlâsla, samimiyetle benimle ilgilenmesiydi. Böyle olunca bende gelen kardeşlerle ilgilenmeye başladım.
5-6 yıl geçtikten sonra hanıma bu durumu övmeye başladım, “Ya hanım bizim cemaatimiz oldu. Risale-i Nurlar’a bağlandık görüyor musun?” Hanım da döndü bana dedi ki: “Sen mi yaptın bunu? Yıllarca biz senin için ne kadar uğraştık Risale-i Nurlar’ı tanıman için.” Anlamamıştım. Hanım tekrar dedi ki: “Ben yıllarca büroyu aradım, Fatih’i aradım, kimseyi bırakmadım sırf senin Risale-i Nurlar’ı okuman için. “Ben de bunu duyunca çok sinirlendim. Bunu ben yapmamışım da hanım yapmış. Enaniyetim bana cemaatten ayrılmamı söylüyordu, ama 4-5 yılın emeği var, buraya bağlanmışlığım var. Sakinleşince anladım. Bu işler hanım vesilesiyle de, abi vesilesiyle de olabiliyor.
Şimdi her imkân var, ama hizmette gayret az. Gençlere ne tavsiye edersiniz?
Eskiden bir Risale-i Nur bile yoktu ki isteyen okusun. Şimdi hepsi var, ama okuyan yok. Bir kişinin Nur Talebesi adayı olması için okuması gerekiyor. Okumazsa seyirci kalır sadece. Tesbihatları yapması lâzım. Tesbi- hat zor görünüyor, ama ezberleyen insan için toplamda 30 dakikayı geçmiyor. Gençlerin, abilerin ihlâslı olması lâzım. Bir insanın niyeti salih olmazsa hizmet yapamıyor. Bir Nur Talebesinin ihlâsı öğrenmesi lâzım. Günlük okumaya çok dikkat etmesi gerekiyor. Özel okumasını aksatmaması lâzım. Zübeyir Abinin dediği gibi,“10 sayfa okuyan kendini kurtarır, 15 okuyan şevke gelir, 20 okuyan hizmet eder.”
Röportaj: Şeyda Sultan Zengin