KADER MAHKUMLARI DERNEĞİ BAŞKANI NECDET YÜKSEL: CEZAEVLERİNDEKİ İNSANLAR İLGİ VE DESTEĞİMİZİ BEKLİYOR. ONLARI KAZANMAK İÇİN KAYBEDECEK SANİYEMİZ BİLE YOK.
Kur’an ve Başörtüsü
“Bir cezaevinden gelen mektupta bir kadın 8 yıl ceza aldığını yazmış. Bizden istediği mealli Kur’an, seccade, başörtüsü. 1-1.5 ay sürdü göndermemiz. Ama kolisi geri geldi. Sebebini sorduk. Müdür Beyin cevabı ‘Sizlere ömür’ oldu.”
Gecikmemiş olsaydık
“Devam eden dosyalarından 13 yıl daha ceza gelince kadın canına kıymış. Mektup elimize geçtiği anda kolisini yapıp hemen yola çıkarabilseydik belki canına kıymazdı. O sorumluluk üzerimizde. Tarih geç kalanları affetmiyor.”
Dinî kitap isteniyor
“Gecenin üçünde dördünde yazılmış mektuplar geliyor. Dinî kitap gönderir misiniz diye soruyor. Risaleler ve bunun gibi eserleri kütüphanelere demirbaş olarak kaydettirmek şart. 25 bin koğuşa 25 bin takvim projemiz var.”
***
Kader Mahkûmları Derneği Başkanı Necdet Yüksel:
CEZAEVLERİNDEKİ İNSANLAR İLGİ VE DESTEĞİMİZİ BEKLİYOR
“Bu mesele memleket meselesi. Çünkü ülkemizde her 38 saniyede bir suç işleniyor. Birlikte, işlenen suçu her 1 dakikada nasıl işlenir hale dönüştüRmenin peşindeyiz. Çünkü her 38 saniyeden her 1 dakikaya çıkartırsak 365 günde 52o bin yani yarım milyon insan suç mağduru olmaktan kurtuluyor.”
GİRİŞ: Kader Mahkûmları Derneği Başkanı Necdet Yüksel ile cezaevlerine yönelik gerçekleştirdikleri ve yapmak istedikleri faaliyetler hakkında sohbet ettik. Pek de bilmediğimiz hayatların olduğu cezaevi şartlarını gözümüzün önüne getirmeye çalıştı. Özellikle gönderilen her bir kitabın ve hatta bir duvar takviminin nelere kadir olduğunu anlatmaya çalıştı. Dünyanın bir yanında kanat çırpan bir kelebeğin başka bir yerde meydana getirdiği fırtına etkisini bir nebze hissedeceksiniz. Kısacası göndermeye vesile olacağınız her bir kitabın bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini fark etme yolunda adımlar atacaksınız. O zaman Necdet Yüksel’e biraz kulak verelim...
***
Sohbet sonrasında Kader Mahkûmları Derneği Başkanı Necdet Yüksel (solda) Yönetim Kurulu Başkanımız Ömer Yavuzyiğitoğlu’na mahkûmlarının yapmış olduğu filografik tabloyu takdim etti.
Fotoğraf: REYHAN KESER - Yeni Asya
***
Kader Mahkûmları Derneği’nin hikâyesi nasıl başladı?
ok renkli bir hayatım oldu. Hayatı dolu dolu yaşadım. Tapulu arazimden on ağaç kestiğim için 1999 yılında hapishaneye düştüm. On ay cezaevinde yattım. Neticede içeriye düştük. Orada kimi eşini, kimi çocuklarını kaybetmiş; fena bir dram vardı. Bir kaç ay sonra mahkûmlarla ilgili kurulmuş bir dernek ya da vakıf olup olmadığını öğrenmek için Adalet Bakanlığı’na bir mektup yazdım. Ancak iki ay sonra cevap geldi: YOK. Yok diyene kadar niye yok, olması gerekmez mi diye düşünülmesi gerekmiyor mu? Zira mahkûmların aileleri var, ihtiyaçları var vs. Neticede derneğin tüzüğünü içeride 5 buçuk ayın sonunda yaptık. Halbuki yarım saatte 3 kişiyle dernek kurabilir, ama bizimki uzun sürdü!
Kısaca cezaevlerindeki tablo nasıl?
Yaklaşık 250 bin insan ve 15 bin çocuk mahkûm var. 12-18 yaş arası mahkûm sayısı 200 bine dayanmış. Denetimli serbestlikte işin içine girince bu sayı 2 milyona ulaşıyor. Mesela çocuk suş işleme oranında dünyada çok öndeyiz. Şu anda cezaevlerinde annelerinin yanında - 10 binin üzerinde kadın mahkûm var. - 0-6 yaş grubu çocuklar mevcut. Avrupa’da iki yaşından sonra çocukların cezaevinde kalması büyük sakıncalar taşıyor. Devletimizin 2-3 yaşından sonra çocukların cezaevinde olmamasını sağlaması lâzım.
Cezaevlerine yönelik ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Türkiye’de ve Avrupa’da çeşitli görevlerde bulundum. Ama şu anda yaptığım(ız) dünyanın en keyifli işi. Meselâ hapishaneden bir mektup geliyor. Gecenin üçünde dördünde yazılmış. Mektup hangi şartlarda yazılmış bilemiyorsunuz. Mesele mektup yazmanın ötesinde hangi duyguyla yazılmış olduğudur. Yazanın aklında karısı var, çocukları var dostları ve yarım kalan işleri var. Adam kıyafet için mektup yazıyor, bir çorap çamaşır istiyor. Onun ötesinde bir yazarın kitabını istiyor. Dinî kitap gönderir misiniz, diye soruyor. Kur’ân, seccade kadınsa başörtüsü ve ferace istiyor. Herkes bir şeyler talep ediyor. Öyle ki 10-15 kuruşluk toka dahi isteniyor. Toka isteyenin mektubunu okuyorsun, babamı öldürdüm içerdeyim, diyor. Şimdi bu insanlara ne lâf söyleyeceksin. Ancak bu insanı kazanabilmek noktasında ciddî bir gayret gösteriyoruz. Yorulduk, ama bizi yoran işin kendisi değil.
Talepleri karşılama noktasında sıkıntılarınız oluyor mu?
Aynî yardımlar geliyor, ama özellikle kitap noktasında eksiğimiz var. Nüfusun % 17’sini oluşturan bir kitle var içeride. Anneler 6-7 yaşındaki çocuklara boyama kitabı istiyor. 12-18 yaş arasına okutmamız gereken kitaplar ayrı, yetişkinlere okutmamız gerekenler daha ayrı. Dinî bilgileri sıfır olanlara baştan başlayıp okutmak gerekiyor. Bunların hepsi ayrı işler. Hiç okumamış adama Risaleleri gönderirsek heba etmiş oluruz. Bunun altından bir iki fasıl geçmemiz lâzım. Ardından Risaleler eline geçince bırakmaz zaten. Bu yüzden sistemli gitmeye ihtiyacımız var.
Ekonomik anlamda gayret gerekli. Zira gelen her bağış koli oluştururken göndermesi de paraya dönüşüyor. Bazen bir mektup geliyor, ama oradan beş koli çıkıyor. Pul parası dahi olmayanlar o zarfın içine mektuplarını koymuş. Adam kendine istediği gibi eş ve çocuklarına da isteyerek ailesinin adresini de veriyor. İhtiyaçları yanında okuyabileceği kitapları da gönderiyoruz. Bunu seri şekilde devam ettirmeliyiz. O kadar düzgün çalışmaya çalışıyoruz ki, devlet PTT’nin dışında kargoyu kabul etmiyor. Bazı cezaevleri renk ayrımı yapıyor. Bazısı kapşonlu giyeceği, bazısı bağcıklı ayakkabıyı vs. almıyor, insanlar kendilerine zarar verebilir diye. Müdür de fazla risk almadan aman deyip kolileri geri çevirebiliyor. Risk almadan netice almamız mümkün değil.
Meselâ, elimizde iki bine yakın hazır koli var. İçleri 300 liralık malzemeyle dolu. Göndermesi problem. Biz insanlara göndermek için “ver parayı” demiyoruz. Hesap numaramıza yatırın, diyoruz. Bunun bir kampanyasını yapıp, nakliye kısmını da finanse etmeliyiz. Bu bir sıkıntı. Aşılınca, beklemediği anda gelen koliyle adam heyecanlanıyor. Bu heyecanı onlara yaşatmak lâzım.
Kitap söz konusu olunca kütüphane akla geliyor. Cezaevlerinde kütüphane çalışmalarınız var mı?
15 yıl önce bu derneği kurduk. O günden bugüne cezaevi sayısı 350’ye çıktı. 65 bin mahkûm vardı, şimdi 300 bine yakın mahkûm var. 50’ye yakın cezaevi de yolda. Bir tanesi Diyarbakır 2 nolu T tipi cezaevi. bin 500 kişilik. Mahkûm kabul etmeye başlayacaklar. Kütüphaneleri var, ama kitapları yok. 5 bin kitapla oraya dev bir kütüphane oluşturacağız. Bir de 100’ün üzerinde cezavine kütüphane açmışız, 5 bin 10 bin kitaplık kütüphaneler. Cesim Bey ve Ramazan Bey ile hep konuştuk. Risaleler ve bunun gibi eserleri kütüphanelere demirbaş olarak kaydettirmek şart. Çünkü demirbaş olarak kaydedilen eserleri ne müdür, ne de genel müdürün oradan çıkarma şansı yok.
Biz işimizi yapacağız. Özellikle eski cezaevlerindeki kütüphaneleri yenileyeceğiz. Bu iş anlatmakla bitmez.
Bir de takvim konusu var...
Geçen sene pek denk düşüremedik, ama bu yıl 1.5-2 ay önceden, cezaevlerindeki 25 bin koğuşa 25 bin adet takvime ihtiyacımız var. Orada bir adam o günlük sayfaya rastgele dokunamıyor. Oranın bir mümessili var. Akşam o takvimin sayfası koparılıyor. Biri sesli okuyor, herkes dinliyor. Yani bu takvimi bile soksak cezaevlerine, her gün Türkiye’nin her yerinde o bir sayfayı arkalı önlü okusalar büyük iş. Biz ne yapıp edip 25 bin takvimi yılbaşından 1 ay önce cezaevlerine sokmamız lâzım. Bunun yanında ürettiğiniz ürünlerin fiyat listelerini de içine koymak suretiyle daha farklı bir boyut açmak ve güzel bir çalışma yapmamız lâzım.
Peki, cezaevlerinde konferanslar ile alâkalı çalışmanız var mı?
Zaman içinde hocaya da ihtiyacımız var. Cezaevlerine konferans serisine başlayacağız. 45 dk- 1 saat arası Türkiye genelinde olacak. İstanbul’daki 40 cezaevinden başlayacağız. Dernek ismiyle kültür faaliyetleri adına hocamızı alacağız. Orada havadan sudan anlatırken araya yerleştireceği 3-5 cümleyi verdiği an bir cümlesi hedefi bulduğunda yetti zaten. Bununla ilgili de ayrı bir sponsor bulmamız gerekli. Kitap ve ihtiyaçları götürürken bu faaliyeti de yapacağımız bir sistem kurabilirsek olay kendiliğinden devam eder. Her açıdan bu hizmetlerin kontrolümüzde olması lâzım. Zira dışarıdan farklı uzantılara sıcak bakılmıyor. Şu anda devlet koli gönderme noktasında hiçbir kuruma sıcak bakmıyor.
Son olarak, ilk aklınıza gelen enteresan bir olayı anlatır mısınız?
Şu anda 30 bin insanın yatağını sermeye yer yok. İki kişi birden yatıyor. Cezaevi şartlarında iki erkek ya da iki bayanın yanyana yatması ne insanlık ne de İslâma sığar. Bir cezaevinden gelen mektupta kişi 8 yıl ceza aldığını yazmış. Bizden istediği büyük boy mealli bir Kur’ân, bir seccade ve bir başörtüsü. 1-1.5 ay sürdü göndermemiz. Ama kolisi geri geldi. Sebebini araştırdık. Müdür Bey’in cevabı “Sizlere ömür” oldu. Kadına devam eden dosyalarından 13 yıl daha ceza gelince canına kıymış. O günden beri arkadaşlarımla paylaşıyorum; mektup elimize geçtiği anda kolisini yapıp hemen yola çıkarabilseydik belki canına kıymazdı. O sorumluluğu üzerimizde tutuyoruz. O bilinçle hareket ediyoruz.
Tarih geç kalanları affetmiyor.
NEDEN MEMLEKET MESELESİ?
“Bu mesele memleket meselesi. Çünkü ülkemizde her 38 saniye de bir suç işleniyor. Birlikte her 38 saniyede işlenen suçu her 1 dakikada nasıl işler hale dönüştürebilirizin peşindeyiz. 38 saniden 1 dakikaya çıkartırsak 365 günde 52o bin yani yarım milyon insan suç mağduru olmaktan kurtuluyor, basit bir mantıkla. Yani cezaevine girmekten kurtuluyor.
Bizim koşabilecek ya da koşturabilecek yürekli dostlara ihtiyacımız var. Biz koşmak istiyoruz.
BÜYÜK PROJE
Beraber çalışıyoruz. Çalışmalarımızı büyük bir proje haline getirerek yapmamız lâzım.Dostlarımızın evlerinde fazladan kitaplar, kıyafetler vs. vardır. Bunları birlikte yerine ulaştırmak için büyük projeye dahil etmeliyiz.
RÖPORTAJ: Recep Bozdağ
[email protected]