1196 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
fi
AHIS
B
‹LG‹LER‹
SÜFYAN:
Ahir zamanda gelece¤i ve ümmetin karanl›k günler yaflamas›na sebep olaca¤› sahih
hadislerde bildirilen dehfletli, dinsiz ve münaf›k flah›s.
SÜLEYMAN (A.S.):
Kur’ân-› Kerîm’de ad› geçen peygamberlerden olan Hz. Süleyman, ‹srailo-
¤ullar›na peygamber olarak gönderilmifltir. Hz. Davut’un o¤lu olup onun saltanat ve peygamber-
li¤ine vâris k›l›nm›flt›r. Hz. Süleyman k›rk sene hem peygamberlik yapm›fl, hem de devleti idare
etmifltir. Beytü’l-Makdis’i (Mescid-i Aksa) yapt›ran Hz. Süleyman’›n cinleri ve hayvanlar› emrinde
çal›flt›rd›¤› ve insan, hayvan ve cinlerden oluflan muhteflem bir ordusunun bulundu¤u bilinenler
aras›ndad›r. Hz. Süleyman’›n Saba Melikesi Belk›s’› dinine davet etmesi üzerine Belk›s, kavmiyle
birlikte iman etmifltir.
SÜLEYMAN (SIDDIK):
S›dd›k Süleyman Kervanc› 1898 y›l›nda Barla’da do¤du. 1965 y›l›nda Bar-
la’da vefat etti. Kabri de Barla’dad›r. Üstat 1926 y›l›nda Barla’ya sürgün edildi¤inde onunla tan›flt›
. Üstat Barla’da kald›¤› sekiz y›l boyunca ona sadakatle hizmet etti¤i için “s›dd›k” ünvan›n› ald›.
Uzun y›llar Nurlar için çal›flt›. Güzel hatt›yla Nurlar› yazd›. Risale-i Nur’dan 28. Söz olan “Cennet Bah-
si” onun bahçesinde yaz›ld›. Bu bahçe Risale-i Nur’da Cennet Bahçesi diye geçer. S›dd›k Süley-
man’›n Risale-i Nur’da fikir ve hislerine ait birçok mektubu bulunmaktad›r.
SÜYUTÎ (CELÂLEDD‹N SÜYUTÎ):
(h. 849/911, m. 1445/1505) Arap dilinde en fazla eser veren
müelliflerinden biridir. Süyutî, h. 849’da (1445) M›s›r’›n Suyut flehrinde do¤mufltur. As›l ad› Abdur-
rahman bin Ebu Bekir Muhammed’dir. Babas› Kemaleddin Ebu Bekir, fiafii fakihlerindendir. Baba-
s›ndan ve devrin çeflitli âlimlerinden ilimler tahsil eden Süyutî’nin hocalar› aras›nda Askalânî, Cilâ-
nî, Kudsî gibi flahsiyetler vard›r. Henüz 17 yafl›nda iken ilk eserini yazan Süyutî, baflta tefsir, hadis
ve f›k›h olmak üzere, nahiv, maani, bedi’, beyan gibi ilimlere de vâk›ft›r. Hadisteki derin ilmi sebe-
biyle fieyhü’l-Hadis ismiyle de bilinir. Süyutî Hicrî 911’de (1505) de vefat etti.
— fi —
fiAH-I GEYLÂNÎ:
Bak›n›z ABDÜLKAD‹R-‹ GEYLÂNÎ
fiAH-I NAKfi‹BEND:
As›l ad› Bahaeddin Muhammed B. Muhammed’ül Buharî’dir. fiah-› Nakfli-
bend olarak meflhur olan Bahaeddin’e bu ünvan›n ne zaman verildi¤i bilinmemekle beraber, de-
vaml› olarak yap›lan gizli zikrin kalplerde vücuda getirdi¤i “nakfl”a izafeten verildi¤i genel kabul
görmüfltür.
Muharrem 718’de (1318) Buhara yak›nlar›ndaki Kasr›arifan (Kasr›hindüvan) köyünde do¤du. Üç
günlük bebek iken dedesinin mürflidi Baba Muhammed Semmasi taraf›ndan manevî evlât olarak
kabul edildi. Daha sonra Semmasi, onu müridi Emir Külal’a teslim ederek tasavvuf terbiyesiyle ye-
tifltirilmesini istedi.
Bahaeddin, tarikat›n adap ve usulünü ö¤rendi¤i s›ralarda, bir gece rüyas›nda, kendisinin do¤u-
mundan bir as›r evvel vefat etmifl olan Abdülhalik-› Gücdüvani’yi görür ve onun manevî flahsiye-
tine intisap eder. Evvelâ tasavvufu ö¤renip bilahare ilmî e¤itimini tamamlam›fl oldu¤undan, “Üvey-
sî” lakab›yla an›lmaya bafllan›r. Mezarl›¤› dolafl›rken yak›n zamanda vefat eden fieyhi Semmasi ve
di¤er büyük zatlar› mana âleminde müflahede eder. Bu s›rada Gücdüvani Hazretlerinin kendisine,
“Dinin emir ve yasaklar›na uy, ruhsatlara ilgi gösterme, azimetlere sad›k kal, Peygamber (a.s.m.)
ve Ashab›n›n yolundan git!” fleklindeki tavsiye ve ikazlar›, manevî âleminde büyük bir etki yapar.
Bu ikazlardan sonra hayat›nda ruhsatlar› de¤il de azimetleri (fetva yerine takvay› ) esas al›p, ceh-
rî zikirden hafî zikre yönelir.
Mutat olarak devam ettirilen ve gizli zikirle sesli zikri bir arada icra eden müritlerin aksine Ba-
haeddin’in tamamen gizli zikirleri icra etmesi dikkat çeker, yanl›fl yapt›¤› düflüncesiyle fleyhe fli-
kâyet edilir. Bunun üzerine Seyyid Külal; ona dokunmamalar›n›, memur oldu¤u fleyi yapt›¤›n›