içtihat edebilecek bir dereceye yükseldi. Ancak, böyle bir şeye teşebbüs etmedi. Çok sayıda
eser yazarak benzeri pek görülmeyen derecede bir külliyata sahip oldu. Selçuklu sultanı
Tu€rul Beyin veziri olan Abdülmülk'ün Eş'ari alimlerine yönelik baskılarından dolayı, kendisi
de bu baskılardan etkilendi€inden memleketinden ayrılarak Mekke'ye gitti. 1066
(Cemaziyelevvel 458) yılında Nişabur'da vefat etti. Cenazesi buradan kaldırılarak do€du€u
köy olan Hüsrevcird'e nakledilerek burada defnedildi.
-C-
CAFER-İ SADIK (669-765):
Risale-i Nur'da, "manevî Mehdî" (Mektubat, s. 100.), "eimme-i
âlişan" (Lem'alar s. 26.) ifadeleriyle kendisinden söz edilen, Hazreti Ali ve Hazreti Ebubekir
gibi mübarek bir nesepten gelen Cafer-i Sadık, "on iki imam" olarak kabul edilen silsilenin
altıncısıdır. Babası Muhammed Bakır olup, Hazreti Ali'nin torunu olan Zeynelabidin'in
o€ludur. Annesi Ümmü Ferve de Hazreti Ebubekir'in (r.a.) torunu Kasım bin Muhammed'in
kızıdır. O€lu ‹smail'den ötürü Ebu ‹smail künyesi ile anılmakla beraber, ‹smail'in kendisinden
evvel vefat etmesinden dolayı daha çok Ebu Abdullah ve Ebu Musa lakaplarıyla anıldı.
Künyesi; Ebu Abdullah Cafer bin Muhammed Bakır bin Ali Zeynelabidin şeklindedir.
669 yılında Medine'de do€an Cafer, ilk e€itimini dedesi Zeynelabidin ile babası
Muhammed Bakır'dan aldı. Büyük bir alim olan Muhammed Bakır 19 yıl gibi uzun süre
imamet görevinde bulundu. ‹mamet; namaz kıldırmadaki imamlık anlamına geldi€i gibi,
müminlerin emiri, halife anlamına da gelmektedir. Muhammed Bakır ve kendisinden sonra
aynı vazifeyi sürdüren Cafer-i Sadık geniş bir kesim tarafından, müminlerin halifesi olarak
kabul görmüşlerdir. Ancak, buradaki mana idari mekanizmadan farklı ve sadece dini
manadaki emirlik mahiyetindedir.
Cafer-i Sadık 765 yılında Medine'de Hakkın rahmetine kavuştu. Şiilerin iddialarına göre
Abbasi halifesi Ebu Cafer el-Mansur tarafından zehirletilerek vefatına sebebiyet verildi.
Naaşı Cennetül Baki'de babası ve dedesinin yanına defnedildi. Vehhabiler tarafından mezarı
tahrip edilene kadar ziyaretgah olarak kullanıldı. Vefatından sonra Şia iki büyük kola ayrıldı.
O€ullarından ‹smail adına müsteniden "‹smailiye" ve Musa Kazım'ı imam olarak kabul eden
"‹snaaşeriyye". Ayrıca Caferiler de kendilerini ona dayandırırlar.
CELÂLEDDİN-İ RUMÎ:
Bakınız MEVLÂNA CELÂLEDD‹N-‹ RUMÎ
CENGİZ (1155-1227):
Mo€ol ‹mparatorlu€unun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Asıl adı
Timuçin'dir. Tarihin kaydetti€i en zalim hükümdar ve kan dökücülerden biridir. Ünlü tarihçi
‹bnü'l-Esir, onun yaptıkları için, "Keşke annem beni do€urmasaydı da tüyler ürpertici zulüm
ve katliamları görmeseydim" ifadelerine yer verir. Risale-i Nur'da kendisinden, ayet ve
hadislerin işaretiyle "deccal" olarak söz edilip, Müslümanlar arasında hükmedecek üç
deccalden biri olarak tarif edilmektedir. Kan üzerine kurdu€u büyük imparatorlu€u,
ölümünden hemen sonra parçalandı.
Timuçin, 1155 yılında Sibirya bölgesindeki Onon Nehri kıyısında bulunan Deliün
Boldok'da do€du. Babası Yesügay Bahadır, annesi Houlen Ece'dir. Henüz on iki yaşında iken
babasını kaybetti. Bundan sonra uzun süren sıkıntılı olayları arka arkaya yaşadı. Önce
babasına tabi olan kabileler tarafından terk edildiler. Di€er taraftan baskılara maruz kaldılar.
Nişanlısı esir alınarak Ong Han'a hediye edildi. Aile balıkçılık ve avcılık yaparak geçimini
sa€ladı.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 441 |
Ş
AHIS
B
İLGİLERİ