Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 216

r
Üp
QÉn
Mn
h r
?n
în
J n
’n
h
manası “
Dehşetli bir harb-i ahirzaman-
dan korkma
” demekle beraber, cifir ve ebcet hesabıyla
bin üç yüz otuz bir veyahut bin üç yüz otuz üç ettiğinden;
ve umumî hitaptan hususî bize baktığı sair emarelerle gö-
ründüğü gibi, o tarihte harb-i umumîde en müthiş bir va-
ziyete giriftar olmuştum.
İşaratü’l-İ’caz’
ın müsvedde-i ev-
veliyesi düşmanın elinde parça parça olmuştu. Ben de bir
defada dört mermi vücuduma isabet ederek, birisinde ya-
ralı ayağım kırık, su ve çamur içinde otuz dört saat ölüme
muntazır ve etrafımda düşman askerleri muhasara ettiği
bir hengâmdır ki, en korkulu ve en me’yusiyetli zamanı-
ma bakıyor. Öyle ise, o umum içinde hususî bize işaret
ediyor,
(HAŞİYE)
denilebilir.
HAŞİYE:
…/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
? p
eÉn
MÉn
«n
a
(ilh.) dört satırda beş altı vecihle Risale-i Nur’a
ve müellifine işaret ettiği gibi, hayatındaki vukuat-ı mühimmeye par-
mak basıyor.
Ezcümle
: Dördüncü satırda
»'
°û r
în
J l
ás
«n
M n
Ó n
a
fıkrasıyla bin üç yüz kırk
sekiz raddelerinde ve Rumî ise bin üç yüz kırk beşte Hocam, dağdaki
cesim bir karaağaca dayandığı esnada yarım saat bir gürültü işitip bak-
madı. Sonra baktı ki, gayet müthiş ejderha gibi bir yılan arkasında ağ-
zını açmış, bekliyor; hücum edemiyor. Birden Hocam o yılanın önün-
den tarla içine çekildi; yılan ise çöreklenmiş ve bir metre de ayağa kalk-
mış vaziyette iken, onun hücumuna intizar ediyordu. Hâlbuki, harika
olarak, o müthiş hayvan kımıldanamadı. Çünkü Hocamın o gün çok
defa okuduğu Ayete’l-Kürsî himayeti, o hayvana gem vurmuş gibi, üç
metre mesafede durdurdu. En nihayet çekildi, gitti.
Bu manayı teyit eden cifirce
l
ás
«n
M
’deki
te
müennes alâmeti olduğu için
sayılmaz. Çünkü o yılan dehşetine göre müzekker imiş. Tabir-i hakkı
Ayete’l-Kürsî:
Bakara Suresinin
255. ayeti.
cesim:
büyük.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarmak ilmi.
dehşet:
büyük korku hâli.
ebcet:
Arap alfabesinde yirmi se-
kiz harfe değer vererek tarih ve
hâdiseleri kaydetme ilmi.
emare:
alâmet, belirti.
ezcümle:
bunun gibi, bu cümle-
den olarak.
fıkra:
bend, fasıl.
giriftar:
tutkun, müptelâ.
harb-i
ahirzaman:
ahirzamanda çıkacak olan sa-
vaşı.
Harb-i Umumî:
genel harb,
1914-1918 yılları arasında ce-
reyan eden “Birinci Dünya Sa-
vaşı.”
harika:
hayret verici.
haşiye:
dipnot.
hengâm:
zaman, sıra.
himaye:
koruma.
hitap:
bir topluluğa karşı söz
söyleme.
hususî:
özel.
intizar:
bekleme.
İşaratü’l-İ’caz:
Bediüzzaman
Said Nursî’nin, Risale-i Nur Kül-
liyatında yer alan bir eseri.
mana:
anlam.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
muhasara:
kuşatma.
muntazır:
bekleyen, gözeten.
müellif:
yazar, kitap yazan.
müennes:
dişi.
müsvedde-i evveliye:
acele
ile temiz yazılmayan yazı, ilk
müsvedde.
müthiş:
dehşetli, korkunç.
müzekker:
erkek.
radde:
tahmin edilen zaman;
civarında, derecesinde.
Rumî:
Osmanlı devletinde
malî işlerde kullanılan güneş
takvimi.
sair:
diğer, öteki.
tabir-i hak:
doğru bir deyiş,
tabir.
teyit:
doğrulama.
umum:
genel olma, herkes.
umumî:
genel.
vaziyet:
durum.
vecih:
yön.
vukuat-ı mühimme:
önemli
olaylar.
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
| 216 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,206,207,208,209,210,211,212,213,214,215 217,218,219,220,221,222,223,224,225,226,...560
Powered by FlippingBook