Hem madem o iki kasidesinde takip ettiği en mühim
esas ve en büyük ders İsm-i Azamdır. Ve İsm-i Azam ile
meşgul olanlar ile konuşur, teselli ve teşci eder.
Hem madem o kasideler istikbale baktıkları vakit çok
emareler ve işaretler ile hem manalarıyla, hem cifrî
hesabıyla şu zamanımızı ve şu zamandaki hadisat-ı acibe-
ye parmak basıyor ve aynı hâdiseyi mükerreren işaretle
gösteriyor.
Hem madem Risale-i Nur bu zamanda iman ve Kur’ân
hizmetinde Hazret-i Ali’nin (
RA
) nazarına çarpacak en
ehemmiyetli bir hâdisedir. Ve Hazret-i Ali (
RA
) tesisinde
harika ilmiyle ve harikulâde şecaatıyla cihanpesendâne
hizmet ettiği ve üstünde titrediği hakaik-ı imaniye ve
Kur’âniyeyi harika bir tarzda kat’î bürhanlarıyla ispat eden
Risale-i Nur, o kudsî hakikatleri güneş gibi göstermiştir.
Hem madem Hazret-i Ali’nin (
RA
) Kudsî Üstadından
(
ASM
) aldığı ve bu ümmete verdiği en mühim dersi ve bu
iki kaside-i gaybiyesinin mevzuu ve esası ve ruhu olan
Se-
kîne’
yi ve İsm-i Azamı bu zamanda herkesten ziyade ken-
dine virt eden; ve on üç seneden beri İsm-i Azamla bera-
ber bin bir esma-i İlâhiye içinde bulunan
Cevşenü’l-Ke-
bir
’i ile ve o esma ile ulûm-i Kur’âniyenin hazinesini açan
yüz yirmi risaleyi o esmanın feyzi ile Kur’ân’a tefsir ya-
pan; ve yirmi dört saatte yüz yetmiş bir defa
Sekîne
ve
İsm-i Azam denilen esma-i sitte-i meşhureyi bin üç yüz
mükerrer ayetle okuyan; ve Âl-i Beytin manevî ve gayet
mühim bir mirası ve bir maden-i feyzi olan
Cevşenü’l-Ke-
bir
’i kendine üstat eden ve bidayette her günde bir defa,
ahirzaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (asm)
ailesinden olan, Hz. Muhammed’in
(asm) ev halkı.
bürhan:
delil, hüccet.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihanpesendâne:
cihan beğenir-
cesine.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehemmiyet:
önem.
emare:
alâmet, belirti.
esrar:
sırlar.
esrar-ı gaybiye:
gaybın sırları.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadisat-ı acibe:
acip ve garip hâdi-
seler.
hâdise:
olay.
hakaik-ı imaniye ve Kur’âniye
:
iman ve Kur’ân hakikatleri.
hakikat:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
hizmet:
bir uğurda çalışma, gayret
gösterme.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma.
ihbarat-ı sadıka-i gaybiye:
geç-
miş veya gelecek zamana ait doğ-
ru açıklamalar, doğru haber ver-
meler.
ilim:
bilgi.
iman:
inanma, itikat.
İsm-i Azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
manaca diğer isimleri kuşat-
mış olanı.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istikbal:
gelecek zaman.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
kaside:
belli bir amaçla yazıl-
mış şiir ve bu şiirin nazım şekli.
Kaside-i Celcelûtiye:
Hz.
İmam-ı Ali’nin Hz. Peygambe-
rin derslerine istinaden kale-
me aldığı ve aslı cifir ve ebcet
hesabı ile alâkalı olarak telif
edilen Süryanîce kaside.
Kaside-i Ercûze:
Hazret-i
İmam-ı Ali tarafından yazılan
ve istikbalden haber veren
meşhur kaside.
kat’î:
kesin.
kısmen:
kısmî olarak.
Kudsî Üstat:
Hz. Muhammed
(asm)
kudsî:
mukaddes, kutlu.
mana:
anlam.
meşgul:
uğraşan.
meşhur:
şöhretli.
mühim:
önemli.
mükerreren:
tekrar be tekrar.
nazar:
bakış, dikkat.
şecaat:
yiğitlik, cesurluk.
tarz:
biçim, suret.
teselli:
avunma.
tesis:
kurmak, meydana getir-
mek.
teşci:
cesaretlendirme.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
vakıat-ı istikbaliye:
gelecekte
meydana gelecek olaylar.
vakit:
zaman.
ziyade:
çok, fazla.
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 226 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ