yüz,
lâm
elif otuz bir eder; mecmuu bin üç yüz otuz bir
eder.
m
ô n
ér
æn
Nn
ør
©n
W n
’n
hm
?r
«°n
Sr
øp
en
¢ûr
în
J n
’n
h
fıkrasındaki
m
ôn
ér
æn
N n
ør
©n
W n
’n
h mm
?r
«°n
S r
øp
e
cümlesi,
m
?r
«°n
S
ahirindeki tenvin
nun
sayılmak şartıyla, bin üç yüz dokuz eder. İşte o tarih
ise,
¢n
ûr
în
J n
’
hitabına mazhar olan Risale-i Nur müellifini
âdet-i mahalliye ve silâh-ı millî olan seyf ve hançerin hü-
cumuna hedef olduğu, seyf ve hançeri beraberinde taşı-
maya mecbur olduğu ve kıskançlık sebebiyle Siirt’te âlim-
ler ve talebelerin büyük bir münazaa ve kavgalarına ma-
ruz bulunduğu hengâma tam tamına tevafuk eder. Bu te-
vafuk ise sair fıkraların ittifakıyla kuvvetleniyor, imadan
işaret, belki delâlet derecesine çıkıyor.
r
ân
ªn
¡r
°Sn
G w
ô°n
T n
’n
h m
ír
eo
Q r
øp
e n
¢ûr
în
J n
’n
h
fıkrasındaki
r
ân
ªn
¡r
°Sn
G w
ô°n
T n
’n
h
cümlesinde şeddeli
rı
iki
rı
ve üstündeki
tenvin
nun
sayılmak şartıyla bin iki yüz doksan üç eder.
İşte bu tarih, Rusun âlem-i İslâm’ın felâketine sebep olan
Doksan Üç dehşetli harbin zamanına ve Risale-i Nur mü-
ellifinin tarih-i velâdetine tam tamına tevafuku, şüphesiz
kastî bir işaret-i gaybiyedir. Eğer şeddeli
rı
bir sayılsa ve
tenvin sayılmazsa, o vakit
r
ân
ªn
¡r
°Sn
G w
ô°n
T n
’n
h m
ír
eo
Q r
øp
e n
¢ûr
î
n
J
n
’n
h
satırındaki
r
ân
ªn
¡r
°Sn
G w
ô°n
T n
’n
h m
ír
eo
Q
fıkrası bin iki yüz doksan
bir eder. Yalnız iki fark ile aynı tarihi gösterir.
âdet-i mahalliye:
bölge âdeti.
ahir:
son.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi.
âlim:
bilgin.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile ibarelerden tarih veya
isme dair işaretler çıkarmak il-
mi.
dehşet:
büyük korku hâli.
delâlet:
delil olma, gösterme.
derece:
basamak, mertebe.
ebcet:
Arap alfabesinde yirmi
sekiz harfe değer vererek tarih
ve hâdiseleri kaydetme ilmi.
felâket:
musibet, belâ.
fıkra:
bend, fasıl.
hançer:
iki tarafı keskin, sivri
uçlu büyük bıçak.
harb:
savaş.
hedef:
nişangâh.
hengâm:
zaman, sıra.
hitap:
bir topluluğa karşı söz
söyleme.
hücum:
saldırma.
ima:
işaret etme, dolaylı bildir-
me.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili
işaret.
ittifak:
birleşme.
kastî:
kasıtlı.
maruz:
bir şeyin karşısında ve
tesiri altında bulunan, uğrama.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mecbur:
zorunlu.
mecmu:
toplam.
müellif:
telif eden, yazar.
münazaa:
ağız kavgası, müna-
kaşa.
sair:
diğer, öteki.
seyf:
kılıç.
silâh-ı millî:
geleneksel olan
millî silâh.
talebe:
öğrenci.
tarih-i velâdet:
doğum tarihi.
tevafuk:
uygun gelme.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 224 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ