ile başlayan üç satırında üç kuvvetli işaretle Risale-i Nur
şakirtlerine bakıyor. Yetmiş defa, yüz ihtimal içinde bir
sahifenin açılması tesadüf olmadığı gibi, bu tarzdaki ima-
lar, emareler, işaretler elbette tesadüfî olamaz. Belki bir
keramet-i gaybiyedir, Kur’ân-ı Hakîm’in hizmetkârlarına
bir ikramdır.
Sa i d Nu r s î
• • •
Hafız Tevfik’in Fıkrasına Tetimme
Re’fet, Hüsrev, Rüştü’ye hediyedir.
o
?o
Qr
ón
b s
?n
L …/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
(ilh.) bu beş altı satırda,
yedi fıkrasıyla yedi cihetle de Risale-i Nur müellifine işa-
ret ettiği gibi; diğer üç fıkra da, gerçi öteki fıkralar gibi
kavi bir işaret değil, fakat bir hafî imadan hâlî değildir.
Madem bütün fıkralar işaret ediyorlar; bu üç fıkra dahi
onlar gibi işaret etmek gerektir.
Ezcümle
:
r
Ün
ôr
¡n
J n
’n
h r
?p
Ñr
bn
G
fıkrası, belki altı satırdaki on
üç fıkrada istikbalde gelen ve müthiş korkulara düşen bi-
risine hitap ediyor ki, “Karşıla, kaçma!” deyip teşci edi-
yorlar. Sair fıkraların delâletiyle, bu umumî hitapta husu-
sî bir muhatap ‘Said Nursî’dir. O hâlde
?/
Sr
Qƒ t
ædG n
ó«/
©n
°S Én
j
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme.
emare:
alâmet, belirti.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fıkra:
bend, fasıl.
hafî:
gizli.
hâlî:
bir şeyden uzak.
hediye:
armağan.
hitap:
bir topluluğa karşı söz
söyleme.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hususî:
özel.
ihtimal:
olabilirlik.
ikram:
bağış, ihsan.
ima:
işaret etmek, dolaylı bil-
dirme.
istikbal:
gelecek zaman.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
keramet-i gaybiye:
gaypla il-
gili keramet.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen.
müellif:
telif eden, yazar.
müthiş:
dehşet veren.
sahife:
sayfa.
sair:
diğer, öteki.
şakirt:
talebe.
tarz:
biçim, suret.
tesadüfî:
rastgele, tesadüf ola-
rak.
teşci:
cesaretlendirme.
tetimme:
ek.
umumî:
genel.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 221 |
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A