bazen iki-üç defa tamamını okuyan ve talebelerine tavsi-
ye eden adam, Risale-i Nur müellifidir.
Hem madem iki kasidenin sarahate yakın altı yerinde
ondan haber veriyor. Hatta yalnız
s
?n
L …/
òs
dG p
ºr
°Sp
’r
G n
?p
eÉn
MÉn
«n
a
o
?o
Qr
ón
b
makamında dahi, altı satırda altı defa
¢n
ûr
în
J n
’
ile bu
zamanın en müthiş hâdisesi olan Harb-i Umumîyi göste-
rip, o harbde ilimce ve şeriatça ve şahısça korkulara dü-
şen bir şakirdini teşci eden bu altı satır, bilâistisna, on üç
cümlesiyle on üç defa aynı şakirdinin başına parmak bası-
yor. Ve on üç seneden beri İsm-i Azama devam eden o
şakirdin tarih-i hayatının on üç vakıat-ı mühimmesine on
üç surette işaret; ve umum işaretler birbirine kuvvet verip
ittifak ettikleri adam, Risale-i Nur müellifidir.
Elbette, bu mezkûr dokuz hakikat, gayet kat’î bir suret-
te netice verir ki, Hazret-i Ali (
RA
)
Ercûze
ve
Celcelûti-
ye
’sinde Risale-i Nur’u alkışlıyor, haber veriyor. Ve mü-
ellifi ile konuşuyor, teselli ediyor.
(HAŞİYE) (1)
p
ÜGn
ƒ° s
üdÉp
H o
ºn
?r
Yn
G *Gn
h @ *G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dn
G
manaca diğer isimleri kuşatmış
olanı.
işaret:
gösterme, dolaylı bildirme.
ittifak:
birleşme.
kaside:
belli bir amaçla yazılmış şi-
ir ve bu şiirin nazım şekli.
kaside-i gaybiye:
gayba ait kasi-
de.
maden-i feyiz:
bereket, bolluk
madeni.
makam:
mevki, yer.
manevî:
manaya ait.
mevzu:
konu.
müellif:
telif eden, yazar.
mühim:
önemli.
mükerrer:
tekrarlanmış.
müthiş:
dehşet veren.
ruh:
öz.
sarahat:
sarihlik, açıklık.
Sekîne:
içerisinde on dokuz harfli
on dokuz ayet bulunan çok mü-
him, sükûnet ve emniyet veren bir
dua.
suret:
biçim, tarz.
şahıs:
kişi.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
talebe:
öğrenci.
tarih-i hayat:
hayat tarihi.
tavsiye:
öğütleme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı.
teşci:
cesaretlendirme.
ulûm-i Kur’âniye:
Kur’ân ilimleri.
umum:
hepsi, bütün.
vakıat-ı mühimme:
önemli olay-
lar.
virt:
zikir.
ziyade:
fazla.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in
(asm) ailesinden olan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bidayet:
başlangıç.
bilâistisna:
istisnasız.
Cevşenü’l-Kebir:
Peygamberi-
mize gelen büyük ve mühim
bir dua.
esas:
asıl, temel.
esma:
isimler.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimle-
ri.
esma-i sitte-i meşhure:
Ce-
nab-ı Hakkın meşhur olmuş
altı ismi.
feyiz:
bolluk, bereket.
hâdise:
olay.
Harb-i Umumî:
genel harb,
1914. 1918 yılları arasında ce-
reyan eden “Birinci Dünya Sa-
vaşı.”
harb:
savaş.
hazine:
kıymetli şeylerin sak-
landığı sağlam yer.
ilim:
bilgi.
İsm-i Azam:
Cenab-ı Hakkın
bin bir isminden en büyük ve
1.
Gerçek bilgi Allah katındadır, ancak O bilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
2.
Allah’ım, “Ben ilmin şehriyim. Ali ise onun kapısıdır” diyen zata ve onun bütün âl ve asha-
bına salât ve selâm eyle. Âmin. Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve övgü, şükür ve
minnet âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
HAŞİYE:
Bu keramet-i Aleviye, ya tafsilâtıyla ona gösterilmiş, o da ih-
bar etmiştir –ki, zahir de budur– veyahut icmali bildirilmiş, tafsilâtı bil-
dirilmemiş, belki intak-ı bilhak nev’inden Cenab-ı Hak ona söylettirmiş.
O hâlde, ona bir keramet ve Risale-i Nur’a bir ikram-ı İlâhî olarak, ke-
lâmında bu ihbar-ı gaybî bulunmuş.
Evet keramet iki kısımdır: Elinde zahir olan zat bazen bilir, bazen tafsi-
len bildirilmez. İkisi de keramettir. Belki, bildirilmezse daha selâmetlidir.
/
¬p
Ñr
ën
°Un
h /
¬p
d'
G '
=
¤n
Yn
h]Én
¡o
HÉn
H w
»p
?n
Yn
h p
ºr
?p
©r
dG o
án
æj
/
ón
e Én
fn
G[ n
?Én
b r
øn
e '
¤n
Y r
ºu
?°n
Sn
h p
q
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
(2)
n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q! o
ór
ªn
ër
dGn
h n
Ú/
e'
G n
Ú/
©n
ªr
Ln
G
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 227 |
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A