Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 210

Daha
Celcelûtiye
’de bu zamana ve Risale-i Nur’a ima
eden müteaddit emareler var. Hatta, hayretimi mucip bir
rüya: Eskişehir hapsinde istintakımdan bir gece evvel gö-
rüyorum ki,
Celcelûtiye
’nin Süryanî şu fıkrası,
r
ân
¡s
£n
«n
W m
܃o
¡n
£r
«n
W m
܃o
¡n
W x
»p
¡n
W@ m
™p
dÉn
°T m
܃o
©r
?n
°T m
™r
?n
°T m
p
gn
G m
?Én
¡p
H
imdadıma yetişmiş. Beni sıkıntıdan kurtarmış. Ben birkaç
defa tekrar edip okuyorum. Uyandım, yattım; yine onun-
la meşgulüm. Sabahleyin fevkalme’mul istintaka çağrıl-
dım. Hem fevkalâde cevap verdim. Müdafaatımın en mü-
him ve memurları hayrette bırakan parçası tekellüfsüz te-
zahür etti. Fakat o parçayı ben kaleme alamadım. Onlar
yazdılar. Her ne ise... Bundan, bu
Celcelûtiye
bize bakar.
Bir hatıra geldi. Baktım ki, o Süryanî fıkranın tam
arkasında, bir satır evvel Hazret-i İmam-ı Ali’nin (
RA
)
Risale-i Nur’u tasrih etmişim diye başta yazdığım
k
án
fÉn
«n
H Gv
ôp
°S p
Qƒt
ædG o
êG n
ôp
°S o
OÉn
?o
J
ve iki satır evvel
Gk
Qƒo
f p
ºr
°Sp
’r
Ép
H »/
Ñn
cr
ƒn
c r
óp
bn
G
manidar, müjdeli, kerametkâr fık-
raları bulunuyor. Anladım ki, gecedeki meşguliyet bunun
için imiş. Elhâsıl,
Celcelûtiye
bu işaretiyle kaside-i
Ercûzi-
ye
’deki zahir keramat-ı Aleviyeyi hem teyit eder, hem
onunla teeyyüt edip sarahat derecesine takarrüp ediyor.
Cây-ı dikkattir ki
, ben Üveysî bir tarzda bir kısım ilm-i
hakikati
Hüccetülislâm
olan İmam-ı Gazalî’den (
KS
) almış-
tım. Şimdi anlıyorum ki, İmam-ı Gazalî (
KS
) aynı dersi
Üveysî bir tarzda İmam-ı Ali’den (
RA
) almıştır. Demek
cây-ı dikkat:
dikkate değer.
Celcelûtiye:
ebcet cifir hesabıyla
alâkalı Hz. Ali tarafından telif edi-
len Süryanîce bir kaside.
derece:
basamak.
elhâsıl:
netice itibarıyla.
emare:
alâmet, belirti.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
fevkalme’mul:
umulanın üstün-
de.
fıkra:
bend, fasıl.
hatıra:
anı.
hüccetülislâm:
İslâm’ın delili,
hücceti.
ilm-i hakikat:
hakikat ilmi.
ima:
işaret etme.
imdat:
yardım.
istintak:
söyletme.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
kaside-i Ercûziye:
Hz. Ali tara-
fından kaleme alınan ve istik-
balden haber veren meşhur
kaside.
keramat-ı Aleviye:
Hz. Ali’nin
(ra) kerametleri, harika hâlleri.
kerametkâr:
kerametli.
kısım:
parça, bölüm.
manidar:
nükteli, ince manalı.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
meşguliyet:
uğraşılan şey.
mucip:
sebep, vesile.
müdafaat:
savunmalar.
mühim:
önemli.
müjde:
sevindirici haber.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.
sarahat:
sarihlik, açıklık.
Süryanî:
Samî ırkından bir
Hristiyan topluluğu.
takarrüp:
yaklaşma.
tarz:
biçim, suret.
tasrih:
açıkça ifade etme.
teeyyüt:
kuvvet bulma, sağ-
lamlaşma.
tekellüf:
zahmetli iş görme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
tezahür:
ortaya çıkma, belir-
me.
Üveysî:
Üveysî tarzı, kendisine
bağlı olduğu zatı görmeden,
gaybî olan sevgi ve bağlılık.
zahir:
açık.
Y
İRMİ
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
| 210 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,200,201,202,203,204,205,206,207,208,209 211,212,213,214,215,216,217,218,219,220,...560
Powered by FlippingBook