“Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerike leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yumît. Ve hüve hayyun lâyemût. Biyedihi’l-hayr. Ve hüve alâ külli şey’in kadîr ve ileyhi’l-masîr.”
Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada İsm-i A’zam mertebesini taşıyan şu cümle-i tevhidiyenin on bir kelimesi var. Her bir kelimesinde, hem birer müjde ve beşaret, hem birer mertebe-i tevhid-i rububiyet, hem bir İsm-i A’zam noktasında bir kibriya-i vahdet ve bir kemâl-i vahdaniyet vardır. Bu büyük ve ulvî hakikatlerin izahını sair Sözlere havale edip, bir vaade binaen, şimdilik mücmel bir hülâsa suretinde iki Makam, bir Mukaddime ile ona bir fihriste yapacağız.
Mukaddime
Kat’iyen bil ki hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en halis sürur ve kalb-i insan için en sâfî sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.
Evet, bütün hakikî saadet ve halis sürur ve şirin nimet ve sâfî lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır; onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekàvete, âlâma ve evhama manen ve maddeten mübtelâ olur.
Evet, şu perişan dünyada, avare nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmîsiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu avare nev-i beşer içinde, bu perişan, fânî dünyada, insan sahibini tanımazsa, malikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, malikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder; o vahşetgâh dünya bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur.
Mektubat, 20. Mektub, YAN-2024, s. 264
LÛGATÇE:
âlâm: elemler, acılar, sıkıntılar.
cümle-i tevhidiye: Allah’ın birliğiyle ilgili cümle.
envâr: nurlar.
esrar: sırlar.
evham: vehimler, kuruntular.
fıtrat: yaratılış.
hâmî: koruyan, himaye eden.
hilkat: yaratılış.
iman-ı billâh: Allah’a iman.
İsm-i A’zam: Cenab-ı Hakkın isimleri içerisinde, mânâca diğerlerini de kapsayan en büyük ismi.
kemâl-i vahdaniyet: Allah’ın bir ve benzersiz oluşunun mükemmelliği.
kibriya-i vahdet: Cenab-ı Allah’ın birliğinin büyüklük ve azameti.
marifetullah: Allah’ı bilme, isim ve sıfatlarıyla tanıma.
mertebe-i tevhid-i rububiyet: bütün varlıkları terbiye ve idare eden Allah’ın birliğine inanmanın mertebesi, derecesi.
muhabbetullah: Allah sevgisi.
sergerdan: başı dönmüş, şaşkın.
şekàvet: sıkıntı, mutsuzluk.
tenezzühgâh: gezinti yeri.