"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’ân, beşeri aklına, fikriyle meşverete havale ediyor

Risale-i Nur'dan
14 Aralık 2024, Cumartesi
(Dünden devam)

Hem âyât-ı Kur’âniye, başlarında ve âhirlerinde, beşeri aklına havale eder, “Aklına bak” der. “Fikrine, kalbine müracaat et, meşveret et, onunla görüş ki, bu hakikati bilesin” diyor.

Meselâ, bakınız, o ayetlerin başında ve âhirlerinde diyor ki: “Neden bakmıyorsunuz, ibret almıyorsunuz? Bakınız ki hakikati bilesiniz.” “Biliniz!” ve “Bil!” “Hakikatine dikkat et!” “Acaba, neden beşer bilemiyorlar, cehl-i mürekkebe düşüyorlar? Neden taakkul etmiyorlar, divaneliğe düşerler? Neden bakmıyorlar, hakkı görmeye kör olmuşlar? Neden insan sergüzeşt-i hayatında, hâdisât-ı âlemden tahattur ve tefekkür etmiyor ki, istikamet yolunu bulsun? Neden tefekkür ve tedebbür ve aklen muhakeme etmiyorlar, dalâlete düşüyorlar? Ey insanlar, ibret alınız! Geçmiş kurunlardan ibret alıp gelecek manevî belâlardan kurtulmaya çalışınız!” manasında gelen ayetlerin bu cümle- lerine kıyasen, çok ayetlerde beşeri aklına, fikriyle meşverete havale ediyor.

Ey bu Cami-i Emevî’deki kardeşlerim gibi âlem-i İslâm’ın cami-i kebîrinde olan kardeşlerim! Siz de ibret alınız. Bu kırk beş senedeki bu dehşetli hâdisâttan ibret alınız. Tam aklınızı başınıza alınız, ey mütefekkir ve akıl sahibi ve kendini münevver telâkki edenler!

Hâsıl-ı kelâm: Biz Kur’ân Şâkirdleri olan Müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz, akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-ı imaniyeye giriyoruz. Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklit için bürhanı bırakmıyoruz. Onun için akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek.

Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkisafına ve beşeri tenvir etmesine mümanaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emareleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzib de olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sadık çıkacak.

Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 240

LÛ­GAT­ÇE:

âhir: son.

âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân ayetleri.

bürhan: delil.

cehl-i mürekkeb: bilmemekle beraber bilmediğini de bilmemek, katmerli cahillik.

fecr-i kâzib: yalancı şafak.

fecr-i sadık: gerçek aydınlık, sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan beyaz aydınlık.

hakaik-ı imaniye: iman hakikatleri.

inkisaf: tutulma (güneş); parlaklığın yok olması, sönme.

kurun: devirler, çağlar.

meşveret: bir konu hakkında fikir alma, danışma.

mümanaat etmek: engellemek.

sergüzeşt-i hayat: hayat macerası, hayat hikâyesi.

taakkul etmek: akıl etmek.

tedebbür: bir şeyin sonunu düşünme, hakikatini düşünme.

Okunma Sayısı: 230
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı