Geçtiğimiz 3 Temmuz günü, Almanya’nın kuzeyinde bulunan Kiel yakınlarında küçük bir kasaba olan Schleswig’deki bir camiye kimliği belirsiz kişiler girdi.
Kur’ân yırtıp lavaboları kıran bu kişiler, İslâmiyetin kutsal kitabının sayfalarını tuvalete attılar. Polis, raporunda saldırganlar tarafından bırakılan mesajlar hakkında detay vermemeyi tercih etti. Üç hafta önce, yine kimliği belirsiz kişiler Bremen’deki bir camiye girip yaklaşık elli nüsha Kur’ân’a zarar vermişlerdi. Orada da yine mushaflar yırtılıp tuvalete atılmıştı.
9 Temmuz sabahı, otoriteler tarafından ciddiye alınan bir bomba ihbarıyla, Avrupa’nın en büyük camilerinden biri olan Köln Merkez Camii tahliye edildi. Caminin sorumlularından biri şöyle konuştu: “Almanya’da camilere karşı saldırılar giderek artıyor. Kendimizi ciddî tehdit altında hissediyoruz ve çok dikkatli olmalıyız.” Bu olanlar Almanya ile sınırlı kalmıyor.
Lüksemburg’daki Müslüman topluluğu kurulu Shoura (Şûrâ), internet sitesinde, 27 Haziran Fransa Brest’te yaşanan bir cami saldırısını kınıyor ve bu tür İslamofobik şiddet hareketlerinin medyada yeteri kadar yankı uyandırmamasından duyduğu üzüntüyü bildiriyor. Diğer yandan, “İbadet yerlerinin daha çok korunması ve İslamofobi eylemleri ile beraber bütün ırkçı ve antisemit eylemlere karşı da büyük bir ciddiyet içinde etkili bir mücadele edilmesi için ülkemiz otoritelerine” Shoura’nın güvendiğini bildiriyor.
Örnek teşkil ediyor oluşundan dolayı, Schleswig olayı üzerinde biraz durulmayı hak ediyor. Evet, Köln Merkez Camii gibi Schleswig Camii de, doğrudan Türkiye Cumhuriyetinin Diyanet İşleri başkanlığına bağlı Türkçe DİTİB kısaltmasıyla bilinen, Türkisch-Islamische Union der Anstalt für Religion’a ait. Bununla birlikte, cami, İslâmiyetin ilk zamanlarının etkileyici bir simgesi olan, Anadolu ve ötesinde tam bir saygıyla anılan Veysel Karani’nin ismini taşıyor.
Türkiye’nin batısı Manisa’dan, doğusu Mardin’e kadar, Anadolu coğrafyasının tamamında, türbesine sahip olduğunu iddia eden birçok şehir ve kent bulunuyor. Aynı şekilde Yemen, İran, Özbekistan ve Suriye’de de sahip çıkılıyor. Peygamberimizin (asm) zamanında yaşamış olan Veysel Karani, doğduğu Yemen’de annesinin yanından ayrılamadığı için, onu hiçbir zaman görememiş.
İlk Müslümanlardan olan Veysel Karani’nin bu anne babaya sevgi ve itaat örneği, İslâmiyetin ölçü dini olduğunu söyleyenler tarafından çokça anlatılır. Sufiler için büyük önem arz eden Veysel Karani, Sünnîlerce ve Hz. Ali’nin yanında savaşırken şehit olduğu için Şiîlerce de saygıyla anılır.
Ona duyulan bu saygı İslâmiyet’in içinde bulunan bütün çeşitliliği temsil ediyor, DİTİB’in ve onun devlet İslâmı anlayışının temsil ettiğinin tam tersi bir çeşitlilik bu. Bununla birlikte, DİTİB’in kendisi, İslâmiyet’in içindeki bu çokluğun bir unsuru.
Fakat, Schleswig, Bremen, Köln ve diğer yerlerin saldırganları, mücerret bir İslâma, onlar için mutlak bir ötekilik ifade eden bir İslâma sataşıyorlar. Dolayısıyla Kur’ân’ın yok edilmesi anlam kazanıyor, çünkü kitabı imha ederek, saldırganlar yorumlamaların çoğalmasını ve bir bakıma Kur’ân’ın farklı farklı okunmasıyla meydana gelen İslâmiyetin içindeki çeşitliliği imkânsız kılıyorlar.
Bu durumda, Schleswig olayı İslamofobik bir eylemden daha fazlası olabilir mi?
Bu saldırı, Avrupa Birliği’nin müessisi olan, gerek kıt’anın kültürel ve dilsel zenginliğine ve çeşitliliğine saygıyı, gerek demokratik tartışmanın önemini ve eleştirel düşüncenin uygulanmasını ön planda tutan bazı düsturlara karşı yapılmış bir saldırıdır. Bu durumda, saldırı mantık kazanıyor. Çünkü Avrupa’nın birleşmesi İkinci Dünya Savaşı’nı ortaya çıkaran ideolojilere tepki olarak olmuştu, ki bu savaş aslında başka bir devrin holiganlarının başka bir dinî azınlığın ibadet yerlerine saldırmaya ve başka kitapları yok etmeye koyuldukları zaman başlamıştı. Letzebuerger Land
Çeviren: Esra Kuşe