Günleri tekdüzelikten çıkaran kavurucu sıcağı hissetmek! Kaçmaya fırsat kolladığımız o bunaltıcı hali. İvedilikle koşup, aramıza koskoca buz gibi kapıları sürgülemekle. Çar nâçâr oan hangi imkân varsa. Memnuniyetsizlikler ve şekvalar mevsimlere değmese an azından…
Anlamsız ve abes bir tedehhüş hali. Sanki güneş evvelki günlerde böylesine doğmamış yahut da doğmuyormuş(?) gibi. Ülfet perdelerini sıyıran o üftade hayatın. Düşünceleri, yaşayışları kavuranken…
Hâlbuki tatlı ve zarif cümleleri süsleyendir kendisi. “Sımsıcak sevgiler, sıcacık gülüşler, içimiziısıtan muhabbetler… Oldu olacak tüm tebessümlerin mayasında. Tasannu ve yapmacıklığınsemtine dahi uğramayan. Hep tecrübeli bir samimiyetle, hepten iyi yürekli… Hiçbir zaman ne çatık kaşlı ne de asık suratlıdır. Karlı dağları sırtlanmaz, yüreğimize cömertçe sunmak için otatlı iklimleri. Üşütmez, ayaz değildir cümleleri. Her şeyin olgunlaşıp tatlandığı, kuvve-i zaikamızın bin bir türlü hislerine gayb hazinelerinden vagonları çekip de gelen. Milyon senelerden beridir bitip tükenmeyen bir bollukla. Çamurlu suyun gülmeye doymayan taravet-dâr nimetlere dönüşümü... Her birinde ayrı bir tatlı tebessüm, cümlesinde aynı sıcaklıkla…
Rahmetin sıcak timsali gülümseyen güneşin ışıkları. Hoş, emniyetli, herkesin erzakı içinde bir seyahat gemisi yeryüzü. Zamanın bir ip, bir şerit haline yaz gününün harareti, zihinlerde çağrıştırılan için bir halas temennisi. Ezdâdını hissetmedikçe derk edemediğimiz gibi çoğu şeyi…
“Fakat, bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını afaka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalâlet manevi azabını muvakkaten tam hissedemiyor; ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini takdir edemiyor.” (Bediüzzaman Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, s., 235)
(Bizim Aile dergisi, Temmuz 2024 sayısından alınmıştır.)