İktisadi intifada ile boykot edilen ürünler Siyonist ekonomisini parçalamak için atılan bir taşa dönüştü.
Çocukların korkudan titremesini izleyen vicdanlar Allah’a hesap vermenin korkusuyla titrerken, gözyaşlarını duasına kurban ediyordu. Soykırıma karşı hiçbir şey yapamayanların sosyal medyada yazdıkları her bir harf de soykırıma destek olan devletlerin taktıkları şeffaflık maskelerine yapışan lekeler gibiydi. Sanal dünyanın intifadasıydı. Özgürlüğün sıkıştıran gazını colada çıkartmak semboliktir. ABD, AB ve İngiltere’nin aleni desteği ile boykot ürünlerindeki yelpazenin genişlemesi kaçınılmaz oldu. Petrol ürünlerinden finansal ödeme sistemine kadar uzanan boykot ile ne yap(ama)dığımız ortaya çıkıyor.
Hz. İbrahim için hazırlanan ateşi söndürme gayretinde olan karınca. “Bir zulme engel olamıyorsanız, onu duyurun” diyen Hz. Ali, “… zulme rıza da zulümdür” diyen Bediüzzaman “Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne? Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil!“ diyen Cahit Zarifoğlu “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez, ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir” diyen Filistinli şair Mahmud Derviş geldi hatıra. Cimrilik, maddi bir menfaatin azalacağından korkmak değildir. Filistin’de mazlum çocuklar ölürken görmelerine, feryatlarını duymalarına rağmen boykota duyarsız, acılara karşı hissiz, sosyal medyada anlamsız onca paylaşımlar yaparken zulüm adına bir gayret gösteremeyen vicdanlar daha cimridir. Haksızlıklar karşısında vicdanlarınızı cimrileştirmeyin. Sus(a)mak: Bir yandan zulme susmak, diğer yandan özgürlüğe susamak.
Kudüs’ü Haçlı işgalinde kurtaracak bir babayiğit arayan Bağdat’lı marangoz, oraya konulmak üzere minber yaptığında Selahattin Eyyubi çocuk yaşlarındaydı. Bir emek bir hayale, bir hayal bir fethe zemin hazırlıyordu. Yaklaşık kırk yıl sonra fethedilen Kudüs’e minber konulmuştu. Gençlerin hayaline en büyük fırsat zamandır. Şu an Gazze’de hayatta kalan her çocuğun gönlünde bir Selahattin Eyyubi yatıyor. Düşünce bu eksende şekilleniyor. Toprağa düşürülen bedenlerin filizlenmesi gibi.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımda bir ay geride kaldı. Geri kalmayan tek şey hastanelerin bombalanıp, çocukların öldürülmesiydi. Enkaz altında kurtarılmayı değil, defin olmayı bekleyen binlerce beden vardı. Anneler, yalnız yatamayan bebeklerini Rabbi Rahman’a teslim edip gözü yaşlı ayrılıyordu. Hayalini kurduğunuz zaferler için yeter ki emek verin. Sonuçta; “… gerçek şu ki zâlimler kurtuluşa eremezler.” (Enam-135)