MİLLÎ EĞİTİMİN TEMEL İLKELERİ:
GİRİŞ: Doksan seneden bu yana katı bir şekilde dayatmayla tatbik edilen Resmî İdeoloji, -diğer bir çok sahada olduğu gibi- bilhassa eğitimi de yozlaştırmıştır.
Yıllarca devam eden bu dayatma, daha önce bahsettiğimiz gibi, 1973’te çıkarılan Millî Eğitim Temel Kanunuyla yasalaştırılmıştır. Dikkat çeken husus ise, kâğıt üzerinde kayıtlı prensiplerle, yapılan tatbikatların hep birbiriyle tenakuz teşkil etmesi ve çelişkili olmasıdır. Asıl gaye ise hep gizlenmiştir! 12 Eylül 1980 Darbesini yapan cuntacı zorbalar da “Atatürkçülüğü herkesin kafasına çakacağız” sloganıyla bu dayatmayı aleniyete dökmüşlerdir. Filvaki, eğitim alanında bu güne kadar yapılan planlamalar, hep bu slogan doğrultusunda olmuştur. Bu gelişmeleri Millî Eğitim Bakanlığının zaman zaman dersler ve konularıyla ilgili hazırlayıp tatbikata koyduğu yönetmeliklerde görmek mümkündür.
Birlikte göz atalım:
TARİH DERSİNİN GENEL AMAÇLARI:
1. Atatürk ilke ve inkılâplarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasî, sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmesindeki yerini kavratarak öğrencilerin laik, demokratik, ulusal ve çağdaş değerleri yaşatmaya istekli olmasını sağlamak...
Tahlil: En başta sözü edilen ilke ve inkılâpların dayatılması, akabinde ise Laiklik, Demokrasi ve Milliyetçilik gibi kavramların bu cendereye sıkıştırılmasının, mantığı ne? Böyle bir dayatmanın hür düşünceyle, dünya normlarıyla ve ilim ölçüleriyle bağdaşması mümkün mü? Bin yıldan bu yana, bütün dünyaya öncülük eden hür düşünceli Müslüman İlim Öncüleri ile meşhur âlimlerin herhangi bir cendereyle yetişmesi mümkün olur muydu? Diğer taraftan tarih; geçmiş zamanlarda toplumlarda görülen siyasî, sosyal, ilmî, malî ve sair sahalardaki gelişmeleri objektif olarak ele alan ve çarpıtmadan tarafsız bir görüşle inceleyen ilim dalıdır. Büyük bir ciddiyet arz eden tarihî hadiselerin çarpıtılarak işlenmesi ve tek adam görüşüne indirgenmesinin düşünce, inanç ve yargı tahribatına yol açacağı şüphesizdir!
2. Geçmiş, bugün ve gelecek algısında tarih bilinci kazandırmak,
3. Türk tarihini ve Türk kültürünü oluşturan temel öge ve süreçleri kavratarak öğrencilerin kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesinde sorumluluk almalarını sağlamak,
Tahlil: “Türk Tarihi” ve “Türk Kültürü”nü esas olarak teşkil eden ve ruhu “İslâmiyet” olan bin yıllık şerefli tarihidir. Bu miras korunabilmiş midir? Halbuki devlet, “Kültürel Mirasın” korunması şöyle dursun, 90 seneden bu yana (kısa dönemler hariç) hep din karşıtı olmuş ve dindarlarla uğraşmıştır. Yani “Laikliği” “Dinsizlik” olarak algılamış ve kendi vatandaşıyla hep kavgalı olmuştur! Bin yılı aşkın İslâm-Türk Tarihi ve medeniyeti sathî ve yüzeysel işleniyor, buna karşılık beş bin yıl önceki Ortaasya Tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti Tarihi beyinlere kazılırcasına işlenmektedir. Bin yıllık İslâmiyetin bayraktarı olan Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılar Tarihi ise adeta yabancı tarih gözüyle üstünkörü işlenmektedir. Dolayısıyla hakikî kimlik resmen unutturulmaya çalışılmıştır. Bunun en canlı misali, zamanımızın en büyük âlimi Bediüzzaman Said Nursî (ra) Hazretlerine hayatı boyunca yapılan dayanılmaz işkencelerdir. Üstelik, bu gün 6000 sayfalık eşsiz tefsiri “Risale-i Nur Külliyatı”nın 70 dolayında dünya dillerine çevrilmiş olan (Tarihte ikinci bir örneği yoktur.) bu müstesna âlimden “Resmî Tarih” hiç bahsetmez. Böyle ilim ve düşünceye dayalı bir eğitim, “ideal eğitim” olur mu? Heyhat!
Hülâsa: Bugüne kadar yapılan icraatlar gösteriyor ki, toplum hep korkutularak baskı altında tutulmuştur. Asıl olarak kalkınma ve ilerlemenin önündeki tek mania da bu değil mi? Peki, bunda niye ısrar ediliyor?!