Covid-19’un Türkiye’de ve dünyada birçok şeyi değiştireceği hatta hiçbir şeyin eskisi gibi ol(a)mayacağı tartışmaları arasında; şimdilik bir kenarda dursun, hiç olmazsa yapmış gibi görünelim ki eksikliklerimiz görünmesin makyajı ile eğitim süreci devam ediyor.
Yazımızın ilgili paragrafını okuyan okuyucularımızdan bazılarının aklına ilk olarak Millî Eğitim Bakanlığı gelecektir. Doğrudur da. Ancak biz burada meseleyi lokalleştirmeden çok daha geniş bir perspektifle bakılması taraftarıyız. Millî Eğitim Bakanlığı’nın çok daha önceden hazır hale getirmesi gerektiği online eğitim imkânlarının yetersizliği herkesçe bilenen bir şey. Bilinmeyen kısım ise her zamanki havaleciliğimizden kaynaklı olan bir esas: Her işi tavandan beklemek. Öyle ya dindar bir nesil olacaksa bile tavandan tabana olmalı!
Dostlar bu havaleciliğin bedelini her alanda olduğu gibi eğitimde de ağır ödüyoruz. Bir nesli kaybediyoruz. Havalecilik ilk etapta bütün eğitim işini öğretmenlere bırakmakla başlıyor. Mimsiz medeniyetin ağır şartları içerisinde çeşitli etkenlere bağlı olarak artık iki yaşından itibaren evlâtlarımızın yetiştirilmesi vazifesini öğretmenlere veriyoruz. (Mecburî şartlarda elbette bu imkânlardan istifade edilebilir, ama en azından anne-baba aslî vazifesinden istifa etmemeli) Bu süreç bilhassa ortaokuldan sonra perçinleşerek devam ediyor. “Biz bu derslerden anlamıyoruz” bahaneleri arasında manevî çöküşleri bugün başta eğitimciler olmak üzere bütün toplum olarak müşahede ediyoruz. Yanlış anlaşılmasın kimse sizden fizik, kimya ya da edebiyattan anlamanızı beklemiyor, anlamak zorunda da değilsiniz. Ancak bu sözle başlayan süreç tamamen ilgisiz ebeveynlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Sanılıyor ki anlamadığımız için her şeyi öğretmen vermeli artık. Zamane gençleri işte deyip bir de bilinçli veli taklitleri yaptık mı mis.
Bediüzzaman Hazretleri’nin üzerine kitap yazılası şu sözünden çıkaracak çok derslerimiz var: “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir... Validemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esâsiye müşahede ediyorum.”
Yani neymiş? Marifetullah noktasında ve güzel ahlâk noktasında en birinci muallim validelermiş. -Elbette akabinde babaları da es geçmemek lâzım- Marifetullah ise ilimlerin şahıdır. Sizlerin göstermiş olduğu düzenli takipler ve verdiği telkinler, temelde verilen ve düzenli olarak tahsil ettirilmeye devam ettirilen marifetullah çekirdeği; öğretmenlerin öğrettiği her ilimde neşv ü nema bulacaktır. Aksi takdirde ise materyalist düzenin içerisinde yetişen evlâtlarımız; hayata dair amaç ve gayeleri yitirmiş, buna bağlı olarak menfaatine düşkün ve hodgam birer fert olarak karşımıza çıkacaklardır.
İşte bizim kastımız da bu problemdir. Kendi gerçeklerimizle şu süreçte yüzleştik, ama hâlâ kolayı tercih ediyor ve havaleciliğe devam etmeye çalışıyoruz. (Ah bu öğretmenler!) Hiç olmadığı kadar beraber olduğumuz evlâtlarımızla –miş gibi yapmaya çalışıyoruz. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa gelin bu yeni düzeni kurma fırsatını kaçırmayalım.
İşte size fırsat: Bu süreçte evlerimizi nuranî birer eğitim merkezi yapalım. Yapalım ki atiye umutla bakalım.