Kâinatın ilk yaratılışı ve sonrası yıllardır bilim insanının, esasında insanlığın gündemindeki yerini koruyor.
Bu anlamda önemli bilgileri bize sunan Big Bang teorisi, kâinatın çok yoğun ve çok sıcak bir kütleden meydana geldiğini ortaya koyuyor. Bu teori ayrıca bizlere kâinatın bütün aşamalarında çok kritik değerlerin var olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte bu kritik değerlerin, hayatın devam etmesi açısından da oldukça önemli olduğu bugün inkâr edilmez bir gerçektir.
Swinburne, kâinatın ‘ince ayarlandığı’ (finetuned) gerçeğine dikkat çekerek, Big Bang zamanındaki özdek-enerjinin, hayatı meydana getirecek belirli bir yoğunluğa ve gerileme hızına sahip olmak zorunda olduğunu belirtmiştir.1
Big Bang incelendiğinde kâinatı meydana getiren ilk patlamanın biraz daha şiddetli olması durumunda kâinatdaki bütün maddelerin dağılacağını ve bugünkü duruma gelemeyeceğini, yine patlamanın biraz daha yavaş olması durumunda ise bütün maddelerin hemen kapanacağını görüyoruz. Her iki durumda da bugünkü mânâda galaksiler, yıldızlar, Dünyamız dahası canlılar oluşmayacaktır.
Big Bang’dan bir saniye sonraki genişleme hızı, yalnızca yüz bin milyarda bir oranında az olsaydı, kâinat bugünkü büyüklüğüne erişmeden çok daha önceleri çökerdi.2 Elbette bu derece hassas ayarlara sahip bu kâinatın bu oranlarda olması tesadüfî değildir.
Dolayısıyla Big Bang ile kâinatın pek çok ihtimaller arasında, şu anki halini alarak yaşamaya uygun bir hale gelme ihtimalini, matematiksel değerlerle ifade etmek oldukça güçtür. Bütün bu gelişmeler ise kâinatın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığını ve özel olarak yaratıldığını işaret eder. Böylelikle materyalist düşüncenin ortaya koyduğu ve maddenin ezelî ve ebedî olduğunu iddia edenlerin bir kısmı tarafından da destek bulduğu kâinatta hiçbir düzenin ve planın olmadığı, her şeyin tesadüfî olduğu görüşü yerle bir olmaktadır. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılan bilimsel çalışmalar, kâinattaki fizik yasaları ve parametreleri ile diğer bütün unsurların, hayatın oluşması için tam olmaları gereken şekilde hassas bir dengeye ve ayara sahip olduklarını ortaya koyuyor.3 Bugün yapılan bütün araştırmalarda bu patlamadaki ısı yoğunluğunun ne bir derece fazla, ne de bir derece az olması durumunda kâinatın mevcut düzende olmayacağına işaret ediyor.
Öyle bir sisteme bağlı silsile ki; patlama ile belli bir düzen halinde yaratılan Güneş ve Dünya’mızın birbirine olan konumu da oldukça simetrik bir ayardadır. Bu intizam ve düzen kâinatın her yerini kaplamış durumda. Bu da ilk patlamadaki hesaplamayı yapan Hâlık-ı Kâinatın, şu an da kâinatta görünen bütün intizam ve düzenlemeyi yaptığına işaret ediyor. Kâinatta adeta gizli bir el iş görüyor.
Gezegenler üzerinde kısa bir tefekkür edecek olursak; konuya ilişkin şunları ifade edebiliriz. Bazı gezegenler Dünya’mızdan bin defa daha büyüklüktedirler. Bu da devasa gezegenlere işaret eder. Küçük bir örnekle izah edecek olursak. Meselâ Güneş, Dünya’nın çapının yaklaşık 109 katıdır. Yani Güneş Dünya’dan 1 milyon 300 bin defa daha büyüktür. Uzayda ise Güneş’ten milyonlarca kat büyük ve daha sıcak yıldızlar vardır. Her biri belli bir yörünge üzerinde dönen bu büyük gezegenlerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece daha sür’atlidir. (Meselâ; Dünya’nın kendi etrafındaki dönüş hızı saatte 1670 km, Güneş etrafındaki dönüş hızı ise saatte 108.000 km’dir.), 166 uydulu, cüce gezegenli ve milyarlarca küçük gök cisimli Güneş Sistemi ise saatte 720.000 km hızla dönmektedir. Güneş Sistemi’nin de içinde bulunduğu, bir ucundan diğer ucuna ışık hızıyla 100 bin yılda varılan Samanyolu Galaksisi ise 950.000 km hızla dönmektedir.
Rakamlar ve birbiri içinde dönen cisimler…
Hayal edilmesi bile oldukça güç. Ama bir irade onları hiç şaşırmadan, dönüşleri esnasında hiç söndürmeden, devamlı yakarak ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkarmadan, bir diğerini diğerinin sınırına girdirmeden yahut yörüngesinden şaşırtmadan mükemmel çalıştırıyor.
“O kadar karışık, sür’atli, kesretli, hakikî perdeler içinde ne kadar mükemmel bir iltizam vardır ki; her şey yerli yerine konuluyor. Hayali sinema perdeleri dahi bunun kadar muntazam (son derece düzen verilmiş) olamaz. Milyonlar mahir sihirbazlar dahi bu san’atları yapamazlar.” (Sözler, s. 94).
İşte her tarafa bakıldığında, bu ince nizamlara dikkat edildiğinde bütün bu işler içinde gizli bir elin işlediği apaçık ortadadır. İnce ayarlarla onları işleten kudret sahibi de Kadir-i Âlim-i Mutlak’tır. Gerisi ise safsatadır.
Dipnotlar:
1- SWİNBURNE, Richard, (2001), Tanrı Var mı?, (Çev. Muhsin Akbaş), Arasta Yayınları, s: 55, Bursa.
2- HAWKİNG, Stephen, (1991), Zamanın Kısa Tarihi, (Çev. S. Say-M. Uraz), Milliyet Yayınları, s: 136, İstanbul.
3- COLLİNS, Robin, (2013), “Tanrı, Tasarım ve İnce Ayar”, Allah, Felsefe ve Bilim, (Çev. Fehrullah Terkan/Ed. Caner Taslaman, Enis Doko), İstanbul Yayınevi, s: 18, İstanbul.