Ehl-i şevke ab-ı hayat bahşeden,
Hıdır-ı bahreyn-i velâyettir sözün.
A. G.
Barla Lâhikası’nda Ahmed Galib’in şiirinden bir beyit olan bu bölüm, Risale-i Nur’a dair hakikatlerin veciz bir şekilde ifadesidir. Evet, nasıl ki Hızır (as) ehl-i şevke ab-ı hayat sunar, aynen öyle de Risale-i Nur ehl-i şevk ve gayrete ab-ı hayat sunar. Hz. Hızır’ın (as) izn-i İlâhî ile ab-ı hayatı içtiği ve bu vesileyle de kıyamete kadar ömür bahşedildiği rivayet edilir. Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Hızır’ın (as) ikinci tabaka-i hayat mertebesinde olduğunu, istediği za- man bizim gibi yiyip içebileceğini; fakat bizim gibi mecbur olmadığını ifade eder. Hz. Hızır (as) darda kalanlara yardım etmesi ile bilinir. Bir diğer durum ise onun isminde saklıdır. Hızır Arapçada ‘Hıdr’dır. Hıdr ise yeşil, yeşilliği çok olan yer anlamındadır. Dolayısıyla bir rivayete göre Hıdr bir ünvandır. Yeşertir, bastığı ve dokunduğu şeye hayat verir. Hz. Hızır (as) ilmi ile bilinir. Hatta Hz. Musa (as) ile aralarında geçen bir hadise Kehf Sûresi’nde anlatılır. Bu kıssadan da Hz. Hızır’ın (as) ilm-i ledüne sahip olduğu anlaşılmaktadır. “Hatta makamat-ı velâyette bir makam vardır ki; ‘makam-ı Hızır’ tabir edilir. O makama gelen bir veli Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür.” (Mektubat, s. 15-16).
İşte Risale-i Nur da materyalizm ve kapitalizm gibi birçok ideolojik Deccaliyet unsurları ile dalâlete dalmış kalp ve fikirleri ab-ı hayat vererek yeniden yeşertmiştir. Kararan kalpleri iman nuru ile aydınlatmıştır. Ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, cemiyet ve komite halinde saldırarak adeta bir şahs-ı manevî, bir ruh-u habis oluşturmuştur. Âlem-i İslâm’ın vicdanını ve kalbini öldürmeye kastetmiş. Şahs-ı maneviyi tesis eden kardeşliği öldürmek yolunda adımlar atarak, her bir taraftan hücum et- mektedir. Hatta Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle, “Bütün nev-i beşerin ve belki cinnîlerin de netice efkârları olan medeniyet-i hazıra, Kur’ân’a karşı muaraza va- ziyetini almıştır.” (Sözler, s. 659) İşte “Her bir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya meyusane çabalarken Risale-i Nur ‘Hızır’ gibi imdada yetişmiştir.” (Kastamonu Lâhikası).
Bir mü’min için ab-ı hayat iman ve İslâmiyet’tir. Zira bunu içenler baki hayatı kazanır. Risale-i Nur Külliyatı ebedî hayatın kazanılması adına hakikatleri tazammun eder. Yine Barla Lâhikası’nda geçen bir mektupta Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a hitaben şunlar ifade edilmiştir: “Sen ki ey aziz üstad, İslâmiyet üzerine çöken zulmet ve gaflet perdelerini risalelerinle yırttın. (…) Ana- dolu’nun ortasında öyle bir ab-ı hayat çeşmesi açtın ki bu çeşmenin muslukları yazdığınız risalelerin, neşrettiğiniz eserlerin haka- ikidir. Menba ve madeni, baki olan Kur’ân-ı Hakim’in bahridir.” (Barla Lâhikası)
Nasıl ki bir insan ab-ı hayat çeşmesi bulsa kana kana içer, aynen öyle de ab-ı hayat arayanlar Risale-i Nur’u dem ve damarlarına karışıncaya kadar içmelidirler. Yine Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu Lâhikası’nda, “Meyusane bir hatıradan müjdeli bir ihtar” başlığı ile verdiği bir bölümde hayat-ı içtimaîyeye girenin hangi şeye temas etse, ekseriyetle günahlara maruz kaldığını, her cihette günahların serbestçe insanı sardığını, bu kadar günahlara karşı ise insanın hususî ibadet ve takvâsının nasıl mukabele edeceğini meyusâne düşündüğünü ifade ettikten sonra şunları söyler: “Risale-i Nur’un hakikî ve sadık şakirtlerinin mâbeynlerindeki düstur-u esasiye olan iştirak-i âmâl-i uhreviye kanunuyla ve samimî ve halis tesanüd sırrıyla herbir halis, hakikî şakirt, bir dille değil, belki kardeşleri adedince dillerle ibadet edip istiğfar eder. Bin taraftan hücum eden günahlara, binler dille mukabele eder. Bazı melâikenin kırk bin dille zikrettikleri gibi, halis, hakikî, müttakî bir şakirt dahi kırk bin kardeşinin dilleriyle ibadet eder, necata müstehak ve inşaallah ehl-i saadet olur.
Risale-i Nur dairesinde sadâkat ve hizmet ve takvâ ve içtinab-ı kebâir derecesiyle o ulvî ve küllî ubudiyete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçırmamak için, takvâda, ihlâsta, sadâkatte çalışmak gerektir.” İşte bu sırra erenler vefat etseler dahi iştirak-ı amal-i uhreviye cihetiyle Risale-i Nur’dan ab-ı hayatı içerler. Bu vesileyle de amel defterleri kapanmaz, manen yaşamaya devam ederler.