Facebook sayfası olanlar bilirler.
Kendi sayfalarını açınca, “Ne düşünüyorsun?” sorusunun yazılı olduğu bir pencere karşılarına çıkar. O soruyu okuyanlar cevap olarak, o pencereye bazen iyi düşünmeden rastgele birşeyler yazarak onu paylaşırlar; fakat ekseriya o yazılanlar mâlâyâni (faydasız şeyler) olur. O faydasız şeyleri okuyanların bazıları da, facebook sanki yalnız böyle faydasız veya zararlı şeyleri paylaşmak vasıtasıymış gibi, facebook’tan soğurlar. Halbuki, bu yaygın iletişim vasıtasını kullanmak suretiyle, paylaşımın faydalısı da yapılabilir.
Facebook sayfamı son açtığımda “Ne düşünüyorsun?” sorusunun yazılı olduğu pencere karşıma çıkınca, o penceredeki o soruyu cevapsız bırakmamak için, birkaç satır yazayım demiştim.
Aslında insan için, aklıselimle düşünülmesi gereken çok şey vardır. Ama ben o soruyu okuduğumda, “ene”nin mahiyetini düşünüyordum. Kendi kendime onun mahiyetini anlayabilmem ise, mümkün değildi; Risale-i Nur Külliyâtında Sözler adlı eserde 30. Söz Birinci Maksad onu harika bir şekilde açıklıyordu. O açıklama, imanla küfür arasındaki sınırı çizer gibiydi.
Orada verilen çeşitli misallere ek olarak, geometri bilimindeki noktanın tarifi “yarıçapı sıfır olan daire” şeklinde yapılmasa, geometri biliminin de, geometri bilimine dayanan bütün fen ve mühendislik bilimlerinin ve onlara dayanan teknolojilerin de olamayacağını, Allah’ın insanlara kendisini tanıtmak istediğini, zatıyla kendisini tanıması mümkün olmayan insanların içine, isim ve sıfatlarının aynadaki akisleri gibi kıyas birimleri olacak ve aslına delâlet edip aslını tanıttırabilecek, binlerce hislerin yumağı halinde emanet olarak “ene”yi (benlik hissini) koyduğunu, Allah’ın bu “ene” emanetini iyi kullanan insanların, en değerli ilim olan Marifetullah (Allah’ı tanımak) ile müşerref ve Cennete namzet olurken, bu hisler yumağı emaneti Allah’ı tanımak için kullanmayıp şirke düşen ve firavunlaşan insanların da ebedî cehenneme namzet olmak tehlikesi içine girdiklerini düşünüyordum.
Geometride gerçek varlığı olmayan sıfır, nasıl geometri biliminin ve ona dayanan fen ve mühendislik bilimleriyle onların uygulamaları olan teknolojilerin temelini teşkil ediyorsa, insandaki “ene” de hem insanın kendisini, hem Allah’ı, hem de onun yarattığı varlık âlemini tanımakta çok mühim bir anahtar hükmündeydi. Ondaki ilâhî tecellileri (akisleri) ilâhî sıfatların kendisiymiş gibi vehmetmek ise, en büyük günah (şirk= Allah’a ortak koşmak) oluyordu.
Bu ve bunun gibi düşünce hallerini herkes, Risale-i Nur Külliyâtında Sözler adlı eserde 30. Söz Birinci Maksattaki açıklamalar ve diğer emsali kitapların derslerin ve ilim meclislerinin ışığında yaşayabilir; sonra da neşredebilir, paylaşım sitelerinde paylaşabilir ve bunları yapmakla da mutlaka çok kârlı çıkabilir.
Çünkü bu, çok mühim bir tefekkürdür ve hadis-i şeriflerde, tefekkür gibi değerli nafile (farzların dışındaki) bir ibadetin olmadığı ve bir saat tefekkürün bir sene nafile ibadete bedel olduğu bildirilmiştir.