"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasette mahrem kasetler veya gizli günahları yaymak üzerine

12 Mayıs 2011, Perşembe
Günümüzde teknolojik gelişmelerin tavan yaptığı ve mahremiyet kavramının hemen hemen kalkmak üzere olduğunu müşahede edebiliyoruz. Artık insanların özeli izlenebilmekte ve bu özel hayatlar siyasette veya ticarette rakipleri saf dışı bırakmak için pervasızca kullanılmaktadır.

Son dönemlerde yayınlanan mahrem kasetler bu iddiamızı destekler mahiyettedir.
Özellikle siyasî tarafgirlik dolayısıyla, yapılan bu haksız uygulamalara, inanan insanlar bile bırakın ses çıkarmayı bazen hoşgörüyle karşılama durumuna getiriliyorlar. İnsanların gizlice işledikleri bir takım günahları kameralara kaydettirip deşifre etme hadisesini alay konusu bile yaptırabiliyorlar.
Halbuki Bediüzzaman Hazretleri gıybetin tarifini yaparken “Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır” 1 ifadeleriyle işin özünü gözler önüne sermiştir.
Özellikle günümüzde gıybetin bu kadar yayın vasıtaları tarafından yaygınlaşabileceğini tahmin edebilir miydik acaba?
Bediüzzaman’ın aşağıda alıntılayacağımız dersine bugünlerde çok ihtiyacımız var. Tarafgirlik adına her an günah işleme ve yapılan günahlara ortak olma durumundayız. Günahları deşifre edilen insanlara yapılan çirkin oyunların, bir gün yapanlara yapılacağını da unutmamak lâzım. Yine bu konuda gerçek insaf ölçülerini bize sunan Üstadımızı dinleyelim:
“‘Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?’ (Hucurât Sûresi, 49:12.) Gıybet şu âyetin kat’î hükmüyle nazar-ı Kur’ân’da gayet menfur [nefret edilen] ve ehl-i gıybet, gayet fena ve alçaktırlar. Gıybetin en fena ve en şenîi [fena, çirkin] ve en zâlimâne kısmı, kazf-i muhsanât [temiz ve nâmuslu bir kadını zina ile suçlamak] nev’îdir. Yani, gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zinâ isnat etmek, en şenî bir günah-ı kebâir ve en zâlimâne bir cinayettir, hayat-ı içtimâiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mesut bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir. Evet, Sûre-i Nur bu hakikati o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor. ‘Onu işittiğinizde, ’Bunu söylemek bize yakışmaz. Hâşâ, bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?’ (Nur Sûresi, 24:16.) şiddetle ferman ediyor ve diyor ki: Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen, merdûdü’ş-şahadettir [şâhitliği reddedilendir]; ebedî şahadetlerini kabul etmeyiniz. Çünkü yalancıdırlar. Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir? Kur’ân-ı Hakîm bu şartı koşturmakla, ‘Böyle şeylerde şakk-ı şefe [ağzını açıp konuşmak] etmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir.’ ‘İman edenler arasında çirkin söz ve hareketlerin yayılmasından hoşlananlar...’ (Nur Sûresi, 24:19.) tehdidiyle, öyleleri münafık gibi ehl-i imanın hayat-ı içtimâiyelerini böyle işâalarla [haber yaymalarla] ifsad ediyorlar, ifade ediyor. Ve bilhassa böyle gıybet, ehl-i namus ve ehl-i haysiyet hakkında olsa ve bilhassa ehl-i ilim hakkında olsa ve bilhassa akıldan hariç bir tarzda olsa... Meselâ, namuslu bir zat, kendi gayet yakışıklı, her cihetle mükemmel ve ailesine kemâl-i itimadı olduğu halde, hiçbir cihetle ona mukabil gelemeyen ve onun hizmetkârı hükmünde ve ona nispeten çirkince bir insan ve dünyada onların içtimâını hiçbir fıtrat ve vicdan kabul etmediği bir surette, o biçare ailesini o suretle gıybet etmek, bu nevî gıybetin en şenîidir. Böyle eşna’ [çok çirkin ve fena] gıybetin sebebi, olsa olsa, insanın dest-i ihtiyarında [iradesinin elinde] olmayan bir muhabbet vasıtasıyla, yine kadınların kıskançlığından ve habbeyi kubbe görüp ve kendi iffetini göstermekle başkasını itham etmek nev’inden bu nevi şayialar meydan alıyorlar. Bu işâadan tevbe etsinler; yoksa kahr-ı İlâhî gelmesi kaviyen memuldür. Öyle iftira edenler, böyle iftiraya maruz kalacakları, cezâ-yı amelleri olmak ihtimalini düşünsünler!” 2
Bu ikazların ışığında ehl-i imana yakışan günahları açığa çıkarmak değil, aksine mevcut olan günahları örtmek için elinden geleni yapıp kötülüğün teşhirini önlemektir. Her insanın her günahı işleyebileceğini, tövbe kapısının açık olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerektiğini unutmayalım.  

Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 466;
http://tinyurl.com/mektubat1
2- Barla Lâhikası, Mektub No: 218, s. 430;
http://tinyurl.com/mektubat2

Okunma Sayısı: 2535
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı