Türkiye yangınlar, seller ve koronavirüs musîbeti ile uğraşırken, bir de mülteciler meselesi ile karşı karşıya kaldı.
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşta 13 milyon kişi evini terk etti. İç savaştan en çok etkilenen Türkiye, resmî rakamlara göre yaklaşık 4 milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapıyor.
Suriye’den göç dalgası başladığı andan itibaren sınıra yakın bölgelerde güvenli bölgeler kurulması konuşulmasına rağmen gerçekleştirilememişti. Suriyeli göçmenlerin kendi toprakları içerisinde kalması sağlanabilseydi bugün yaşanan sıkıntıların birçoğu olmayacak belki de çözüme daha çabuk ulaşılabilecekti. Suriye üzerinde bir takım emelleri olanlar yüzünden insanlar yerlerinden yurtlarından oldular, başka ülkelerde sığınmacı, göçmen, mülteci oldular.
Son günlerde ise Afgan göçmenler Türkiye’nin gündemine girdi. 20 yıllık işgalin ardından ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi hem Türkiye hem de bölge ülkeleri açısından yeni bir döneme girilmesine sebep oluyor.
Afganistan’dan kaçan insanlar için bugüne kadar tedbir alınmaması, tıpkı Suriye’den gelen göçmenlerin durumuna dönüşmek üzere. Afgan göçmenler tıpkı Suriyeli göçmenler gibi ülkemiz üzerinden Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar. Avrupa da bazı yöneticiler ise “Türkiye’nin sığınmacılar için güvenli bir yer olduğunu yardım yapılarak burada kalmalarının sağlanmasını” söylerken yöneticilerimiz bir yandan “Finansmanını iyi yönettiğimiz için mültecileri Türkiye’ye alıyoruz, daha da almaya devam edeceğiz” diye açıklama yaparken diğer yandan “Türkiye’nin yolgeçen hanı olmadığı”nı vurguluyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bugün Avrupa ülkeleri hâlâ huzur içinde yaşıyor olmaları, Türkiye’nin 4 milyon sığınmacıyı kendi topraklarında misafir etmesine borçludur” diyerek meseleye farklı bir yönden bakıyor.
Geldiğimiz noktada Suriye sınırına örülen duvar bu seferde İran sınırına inşa ediliyor. ABD’nin 31 Aralık’ta Irak’tan da çıkmasından sonra gelebilecek göç dalgasına muhtemeldir ki, yine duvar örülelecektir. “Peki sınıra duvar örmek sorunu çözer mi, yoksa dış politikada bir değişikliğe mi gitmek lâzım?” sorusunun cevabı ise henüz verilebilmiş değil.
Sorunu zamanında ve yerinde çözmek yerine, sorun ortaya çıktıktan sonra çözme alışkanlığından bir türlü vazgeçilebilmiş de değil.
***
AMAN DİKKAT!
Göçmen, mülteci sorunu konuşulurken âcilen tedbir alınmazsa ülkemizi büyük bir tehlikeden bekliyor. Geçtiğimiz Salı günü Ankara’nın Altındağ ilçesinin Battalgazi mahallesinde Suriyeli bir grup ve mahalleli arasında çıktığı söylenen kavga sonucu yaralanan iki kişiden biri olan Emirhan Yalçın’ın hastanede vefat etmesinin ardından, Önder ve Battalgazi mahallelerinde gerginlik iki gün devam etti. Kalabalık bir grubun düzenlediği yürüyüşün ardından iki mahallede yaşayan Suriyelilerin evleri ve dükkânları hedef alındı. Sokaklarda ateş yakılırken kimi araçlar devrildi.
Suriyelilere ait olduğu söylenen bazı dükkânlar ve araçların tahrip edilmesi tehlikenin büyüklüğüne gösterdi. Bu olayda bir kıvılcımın nelere mâl olacağı da görülmüş oldu.
Bahse konu olan mahalleler göze çarpan konuda şu: Türkiye’nin en büyük mobilya sektörünün olduğu Siteler bölgesine yakın. Olayların çıktığı mahallelerde Suriyeliler kendi dükkânlarını, fırınlarını mağazalarını açtığı caddeler ve sokaklar oluşmuş durumda. Mobilya imalathanelerinde ucuz ve kayıtdışı işçilik yapılıyor. Bunun için mülteciler bu bölgeye yakın kömürlüklerden bozma evlerde pahalı bir şekilde oturmak durumunda kalıyorlar.
Burada en başta dikkat edilmesi gereken şey, bir cinayet işlediyse bu ne ailesine, ne milletine mal edilmemesidir. Suçun şahsiliği gereği, suç sadece eylem yapanı bağlar. Bir failin eylemi ailesine ya da milletine atfedilemez. Bu bir…
İkincisi ise, hükümetin göçmen politikasını eleştirmek ayrı bir şeydir, “ırkçı nefret söylemleri” ayrı şeylerdir… Yani göçmenler değil, göç politikası konuşulmalıdır. Onlar artık bir şekilde ülkemize gelmiş, savaştan kaçmış ve ülkemize yerleşmiş insanlardır. Son günlerde “düzensiz göçün bir istilâ olduğu” gibi sözler ülkeyi çok tehlikeli noktaya getirir, bu yüzden dikkatli olunması gerekir.
***
GÖÇ BAKANLIĞI KURULMALI
Suriye, ardından Afganistan, yılbaşından sonra da muhtemelen Irak’tan gelecek göç dalgası ülkemizi ekonomi ve siyaset başta olmak üzere pek çok alanını etkileyecektir. Bu yüzden de artık Göç Bakanlığı’nın kurulması gündeme gelmesi gerekir. Şu anda İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bünyesinde bu faaliyetler yürütülüyor. Bunu bakanlık seviyesine çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, mülteci ve göç sorunlarına ilgili, “Mülteciler konusunda herkesin mutabık kalacağı bir yol haritası çıkarılması için siyasî partiler başta olmak üzere göç uzmanları, sosyologlar, tarihçiler ve konuya dair uzmanlığı olan bütün alanlardan yetkin isimlerle bir Göç Komisyonu kurulması” teklifi var. Bunun komisyon değil bakanlık düzeyinde düşünülmesi gerekiyor.
***
SİYASET MESELESİ YAPILMAMALI
Son günlerde bazı siyasetçilerin açıklamaları, yapılan anketler bu konuda dikkatli olunması gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Siyasetçilerin ülkemizde yaşayan yabancılar üzerinde vatandaşlarımızın olumsuz ve farklı bakmasını sağlayacak bir ortam oluşturacak eylem ve söylemlerde bulunmalarının çok tehlikeli, ülkeyi çok farklı noktalara götüreceği aşikâr. Siyaset “sorumluluk sahibi olmak” demektir. Bu yüzden bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeleri beklenir…
Nefret söylemi son derece zararlıdır ve insanlık suçudur.
Bu aşamada siyasetçilerin bu meseleyi istismar etmemesi çok önemli. Bu konu slogan malzemesi yapılacak bir mesele de değildir. Özetle bu mesele siyaset üstüdür, bir hükümet meselesinden öte bir ülke meselesidir. Ona göre de davranılmalıdır.