Sübhanallah: Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır. Elhamdülillah: Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur. Lailahe illallah: Allah’tan başka ilah yoktur. Allahuekber: Allah en büyüktür, Allah en yücedir. Bu gibi kelimeler, şeair dediğimiz İslam’ın alametleri olan kutsi kelimelerdir.
Allahüekber’in manasının bir yönü, Cenabı hakkın kudreti ve ilmi her şeyin fevkinde üstünde büyüktür demektir. Hiçbir şey dairesinden çıkamaz, kudretinin tasarrufundan kaçamaz ve kurtulamaz. Demek haşri getirmekten ve bizi âdemden yokluktan kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi, cenneti vermekten daha büyüktür ki “Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir” (Lokman Suresi:28) ayetinin kesin açıklamasıyla insanlığın haşri yani öldükten sonra diriltilmesi bir tek kişinin diriltilmesi gibi o kudrette kolay gelir. Bu mana itibarıyladır ki darb-ı mesel hükmünde büyük musibetlere ve büyük maksatlara karşı herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine teselli ve kuvvet verir. Dayanak kuvveti yapar.
Bu kelimeler aynı zamanda namazın çekirdekleridir. Namazın manasını kuvvetlendirmek için “Sübhânallâh, Elhamdülillah, Allahuekber” muazzam hakikatlere işaret ederler. İnsan hayrette kaldığı zaman “Sübhanallah” der. Medar-ı şükran güzel yiyeceklerle karşılaştığında “Elhamdülillah” der. Allah’ın azametini büyüklüğünü, yüceliğini gösteren manzaralar karşısında “Allahuekber” der.
İnsan Allah’ın büyüklüğünü yarattığı eserlerde gördüğü zaman ruhunu kaplayan hararetli ve hayretli suallerin içinden çıkabilmek için “Allahuekber” der. Şeytanların en ehemmiyetli aldatma ve vesveselerini “Allahuekber” cevabı ile kökünden keser. Ahiret hakkında akla gelen suallere kuvvetli cevap bulduğu zaman “Elhamdülillah” cümlesi ile haşri öldükten sonra yeniden dirilmeyi hatırlar. “Elhamdülillah” bize der:
“Manam ahretsiz olmaz. Çünkü “Ezelden ebede kadar her kime karşı bütün hamd ve şükür, o’na mahsustur” ifade ettiğimden bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakiki nimet yapan ve bütün ziişuuru (şuur sahiplerini) âdemin (yokluğun) musibetlerinden kurtaran yalnız saadet-i ebediye olabilir ve o benim külli (geniş) manama mukabele eder.
Evet, her mümin namazlardan sonra her gün hiç olmazsa yüz elliden ziyade “Elhamdülillah, Elhamdülillah” şer’an demesi ve manası ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi, ancak saadet-i ebediyenin ve cennetin peşin bir fiyatı ve muaccel (peşin) bir pahasıdır (değeridir) ve dünyanın kısa ve fani elemlerle alude olan nimetlerine münhasır olmaz ve mahsus değil. Ve onlarda ebedi nimetlere vesile olması cihetiyle bakar şükreder.
“Sübhanallah” kelime-i kudsiyesi ise, Cenab-ı Hakkı şerikten, kusurdan, noksaniyetten, zulümden, aczden, merhametsizlikten, ihtiyaçtan ve aldatmaktan ve kemal ve cemal ve celaline muhalif olan bütün kusurattan (kusurlardan) takdis ve tenzih etmek manasıyla, saadet-i ebediyeyi (cenneti) ve celal ve ceme ve kemali saltanatının haşmetine medar olan dar-ı ahireti ve ondaki cenneti ihtar edip delalet ve işaret eder. Yoksa sabıkan ispat edildiği gibi saadet-i ebediye olmazsa hem saltanatı, hem kemali hem celal ve cemal hem rahmeti kusur ve noksan lekeleriyle lekedar olur” (Şualar: 212)
İşte bu üç kutsi kelimeler gibi “Bismillah” ve “Lailaheillallah” ve diğer mübarek kelimelerin her biri imanın esaslarının çekirdekleridir. Bu zamanda keşfedilen et ve şeker hülasası gibi hem imanın esasları hem Kur’an’ın hakikatlerinin hülasalarıdır. Bu üç kelime namazın çekirdekleri olduğu gibi Kuran’ın dahi çekirdekleridir. Her namaz vaktinde yüz milyondan ziyade müminler beraber o büyük zikir halkasında ellerinde tesbihler “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber” kelimelerini otuz üçer defa tekrar ediyorlar.