On Sekizinci Lemâ’nın ana mesajı, istikbâlden haber veren Resul-i Ekrem’in (asm) şu mucizevî sözüne dayanıyor: Eğer ümmetim istikamet üzere giderse, ona tam bir gün var. Aksi halde, ancak yarım gündür. (İbni Kesîr, 1:13)
Mükemmel bir “özlü söz” olan bu Hadis-i Şerifin meâli ve kısacık bir izahı şudur: “Bir gün”den maksat, bin yıldır. “Yarım gün” ise beş yüz seneye işarettir.
Yekûn bin yılı bulan istikametli bir hakimiyet devresinin 500 senesini Abbasi İslâm Devleti, diğer 500 senesini de Osmanlı İslâm Devleti temsil etmiş.
Bu her iki devletin yıkılmasından sonra, “en karanlıklı geceler”i andıran dehşetli fitneler zuhûr etmiş: Abbasilerin âhirinde Cengiz ve Hülâgu fitnesi (Moğol istilâsı) meydan alırken; Osmanlı’nın yıkılışından sonra ise, Süfyanî Deccal fitnesi ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. (Bu devirde, devlet-kuvvet-ordu ile değil (Çünkü, “Eski hâl muhâl”), belki Kurân’ın i’câzı ve irşadıyla hizmet edilebilecek.)
Cengiz’in torunu olan Hülâgu, Anadolu merkezli Selçuklu ve Bağdat merkezli Abbasî devletini yıktıktan sonra (1257), “Hadsiz kütüb-ü İslâmiyeyi nehr-i Fırat’a dökerek, ye’se düşen Müslümanları acizlik ve çaresizlik fetretine mahkûm etmeye çalışmış.
Süfyanî Deccaliyet cereyanı ise, hurûf-u Kurân’ı dahi yasaklayarak, tarihte emsâli bulunmayan bir eşedd-i zulüm ve istibdat ile İslâmiyetin nurunu söndürmeye çalışmış.
Hz. İmam-ı Ali, Resul-i Ekrem’in irşadıyla, bu meselelere kerâmetvarî bir nazarla bakarak, daha açık, daha sarih ifadelerle yaşanan gelişmelere parmak basmış.
★
On Sekizinci Lemâ’nın ehemmiyetine dair üç kısacı nokta ile mevzuya devam edelim:
1. Gizli kalmış gaybî mühim bir mu’cize-i Ahmediyeyi (asm) beyan eder ki, iki cümleden ibaret bir hadis-i şerifi, iki sahife kadar hakaik-ı tarihiyeyi ve iki devlet-i azîme-i İslâmiyenin (Abbasi ve Osmanlı’nın) hatimelerini ifade ediyor.
2. Keramet-i evliya hak olduğuna kat’î bir bürhan gösteren Hazret-i Ali (ra), Lâtin harfi-
nin kabulünü tam tarihiyle ve tarz-ı tatbikini iki kelimeyle gösteriyor.
3. Hazret-i Ali (ra), Risale-i Nur Şakirdlerine ve nâşirlerine irşadkârâne ve teveccühkârâne bakıp işaret ediyor.
Bir başka ifade ile, 18. Lemâ, Risale-i Nur Şakirdlerine işaret eden Hazret-i Ali’nin (ra) bir keramet-i gaybiyesini gösteriyor.
★
Hazret-i Ali, aynen Gavs-ı Geylânî’nin ihbar-ı gaybîsi gibi, Hülâgû asrından (Milâdî 1200-1300) bu asrımıza (20. asır) bakarak ikinci bir keramet-i gaybiyeyi izhar ediyor ve diyor ki: “On dördüncü asr-ı Muhammedîde (asm), Arabî hurâfunu terk edip (1928-29), ecnebi ve Acemî (Lâtinî-Lâdinî-Frengî) hurûfuna İslâmlar içinde başlanacak. Hem umum, hem fakir ve zengin, emîr ve işçi, çoluk ve çocuk, gece dersleriyle o hurûfu cebren öğrenecekler. (NOT: O tarihte, memurları bu işi yapmaya mecbur eden bir kanun çıkartıldı.)
Mevzuun devamında, o devrin “dehşetli âhirzaman” olduğuna dair Hz. İmam-ı Ali’nin şu gaybî ihbarı da naklediliyor: “O bid’alar ve Acemî ve ecnebi hurufunun intişarı zamanı olan o âhirzamanın fena adamları bir kısım ulemaü’s-sû’dur ki, hırs sebebiyle batınlarını (karınlarını) haramla doldurmak için bid’alara yardım ve fetvâ verenlerdir.”
★
Gelelim, o dehşetli zamana yetişenlerin, o fitnelerden kendilerini nasıl kurtara-caklarına dair, yine Hz. Ali’nin kerametli tavsiyelerine. İki tanesi şöyledir:
1. Her kürbet (sıkıntı) ve şiddet zama-nında, biz Âl-i Beyt’ten birer gavs çıkıp imdat ediyor. (İstikametini muhafaza için, o vazifeli zâtları tanıyıp, onların rehberliğinde hayatına ve hizmetine devam etmeli.)
2. Yâ o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan! Cenab-ı Hak’tan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzam ile dua et. (Hz. Ali, burada da, evlâdından olan o vazifeli zâta, zorluklar karşısında ne yapması ve nasıl davranması gerektiğine dair en emniyetli, en selâmetli yolu gösteriyor.)