Velayetin zıddı olan vesayetin envâ-i çeşidi var: Askerî vesayet, siyasî vesayet, iktisadî vesayet, ilmî vesayet, vesâire…
Vesayet, daha çok “tahakküm” manasına yakındır. Önü alınamadığı takdirde, zamanla şahıs ve zümre tahakkümüne dönüşür. Bir sonraki adımı ise “istibdat”, yani dikta rejimidir.
Yaklaşık yirmi senedir Türkiye’de adım adım tatbik sahasına konan düzen ve işleyiş, ne yazık ki bu meyandadır. Bunun en müşahhas bir misali, bize karşı uygulanan ve üzerimizde giderek şiddetini arttıran “siyasî istibdat” uygulamasıdır: Pasaport engeli, basın kartı ayrımcılığı ve basın ilân hakkımızın gaspı gibi haksız-hukuksuz muamele, “vesayetli siyaset”in tezahürlerinden sadece birkaç örnektir. Ki, darbe dönemlerinden dahi bu kadarı yaşanmadı.
Şimdi, bütün bunları yok mu farz edelim? Tamamını görmezden mi gelelim? Hiçe mi sayalım? Yalan yere “Siyasetin vesayeti yok” mu diyelim?
Öyle bir şey olabilir mi? Hiç bir suçumuz olmadığı halde bize karşı bunlar yapıldığına göre, iktidara boyun eğmeyen başka şahıs ve kuruluşlara kim bilir neler yapılıyor...
Sizin tutup bütün bunlara karşı sessiz-suskun kalmanız, o “siyasî vesayet”i sizin de kabul ettiğiniz, yahut buna razı olduğunuz anlamına gelir.
★
Bazı okuyucularımızdan zaman zaman şu tarz mesajlar geliyor: Canım, siz de varın siyaset yazmayın. Girmeyin bu tür konulara. Bazı şeyleri görmezden gelin. Halis iman-Kurân hizmeti varken, siyaset sizin neyinize? Kapatın şu siyaset defterini; oh mis gibi temel konulara yönelin, hep onlardan söz edin, yazın, çizin...
Lütfen, lütfen rasyonel olun, ehl-i tahkik olun; gerçeklerden kopmayın.
Lütfen, hayalî-farazî gitmeyin; ayağı yere basan şeyler söyleyin.
Lütfen, şu basit soruların cevabını düşünerek hareket edin:
1. Siyasetten hiç söz etmeyen ulusal ölçekte “günlük gazete” var mı? Haydi, bir tek
örnek gösterin, biz de siyaset yazan kalemlerimiz kırıp, ağzımıza da fermuar çekip susalım. (Üstad Bediüzzaman’ın ifadesi: “Siyasetin lisânı olan gazeteler...”)
2. Temel iman-Kurân hizmeti için illa da gazete çıkarmak gerekiyor mu? O tür temel hizmetler daha çok kitabî tarzda yapılmıyor mu? Hem, bu tarz yayın yapan bir tek “günlük gazete” örneği var mıdır? Varsa, lütfen gösterin; yoksa şayet, bu şekil bir yaklaşım tarzını artık terk edin bir zahmet.
3. Yeni Asya’nın hangi ihtiyaçtan kaynaklandığını biliyor musunuz? Araştırdınız mı? Lütfen araştırın. Bu konuda seri yazılar neşrettik. Özetle: Günlük Yeni Asya gazetesinin çıkarılması, özellikle şu iki ihtiyaçtan doğdu: Birincisi, dini siyasete alet edenlerin yanlışlarına karşı; ikincisi, siyaseti dinsizliğe âlet edenlere karşı neşriyat yapma ihtiyacı...
Bu iki vesayetçi cereyan, halen de icra-i faaliyette bulunduğuna göre, Yeni Asya’nın da bu meseledeki temel misyonu devam ediyor ve edecek demektir.
★
Bize dönüp “Yahu, siz siyasete karışmayın, bulaşmayın, yazmayın, konuşmayın, kendinizi belli etmeyin...” türünden tembih ve tavsiyelerde bulunan dost, ahbap ve arkadaşların mühim bir kısmını tanıyoruz. Hatta bazılarıyla çok yakın bağlarımız, münasebetlerimiz var. Dolayısıyla, siyasî tercih ve eğilimlerini de gayet iyi biliyoruz. Kaldı ki, bir kısmı zaten saklamıyor, açık açık söylüyor siyasî görüşünü.
Bu hususta da bir-iki hatırlatmada bulunmak istiyoruz:
1. Şayet, biz de o arkadaşlarla aynı siyasî görüşte olsaydık, yukarıda sıralamış olduğumuz o sıkı tembih ve tavsiyelerde bulunmazlardı. Hiiiç oralı olmazlardı.
2. Farklı bir siyasî görüşte olunca, başka bir kulvarda koşturunca, o takdirde yapılan şey “siyasetçilik” olmuyor mu? Yani, meselâ bir kimse AKP’li olunca, o parti için çalışıp çabalaması siyasetçilik sayılmıyor mu? Sadece bizim kendi fikrimizi yazmamız, ifade etmemiz mi “siyaset yapmak” olmuş oluyor?
Sahi, bu nasıl bir anlayış? Nasıl bir muhakeme tarzı? Bilen varsa beri gelsin.