Siyasî iktidarı hararetle savunanların hem sayısı azaldı, hem hızları yavaşladı.
Keza, şeyhini, hocasını, abisini göklere çıkarırcasına medh û senâ edenlerin de hem sayısı azaldı, hem ateşleri söndü ve hem hararetleri teskin olmaya başladı.
Geriye doğru gittikçe, söz konusu savunma ve tartışmaların daha yüksek dozlarda olduğunu görüyoruz.
Bu demektir ki, siyasî ve içtimaî hayatta bir safhaya doğru gidiliyor. Yani, yeni bir hâl olacak gibi görünüyor. Alametler, işaretler, hatta tarihin sayfaları o yönde seyrediyor.
Madem öyle, o hâlde yakın gelecek için hazırlıklı olmak icap ediyor. Kim daha iyi hazırlanırsa, gereken şartları, imkânları kim hazır hâle getirmeyi başarırsa, elbette ki onun fikriyatı parlayacak ve istikbâle doğru emin adımlarla ilerleyecek demektir.
★
Yakın çevremizden bile, siyasî iktidarı militanca savunanların sayısı az değildi. Bir kısmının parmak izleri yakamızda duruyor hâlâ. Ne var ki, gitgide hızları yavaşladı ve son etapta adeta nefesleri kesilir gibi oldu. Zira, var kuvvetiyle desteklemiş oldukları siyasî aktörlerin sayısız “U” ve “O” dönüşlerinden onların başları dönmeye başladı. Bir kısmı artık ne yapacağını, ne tarafa bakacağını dahi bilemez bir hâle geldi.
Düşünün ki, kendi cenahlarında ufkun daralıp kararması sebebiyle, mahcubiyet içinde gelip bize soruyorlar “Ülke nereye gidiyor? Bu gidişatla nereye varılacak? Ne olacak milletin hal?” diye gelip bize dert yanıyorlar.
Siyaset odaklı gelişmeler bu merkezde olmasına mukabil, yıllarca şahıs merkezli yapılanmalarda bulunmuş, oralarda dirsek çürütmüş, o camiaların hizmetinde büyük emek ve gayret sarf etmiş olanlarda büyük şaşkınlık ve durgunluk hali gözlemleniyor.
Onlar, kendilerince takdis ettikleri zâtın ölümünden sonra, onun postuna bir yerine üç kişinin oturmaya çalıştığını görünce, âdeta dermanları kesiliveriyor. Ne yapacaklarını bilmedikleri gibi, iki-üç başlı gidişatın da ne yönünü tayin edebiliyorlar, ne de geleceğinden emin olabiliyorlar.
Netice itibariyle, “tek adam”ın talimatıyla sevk ve idare edilen siyaset ve şahsiyet merkezli yapılanmaların günümüzde bir bataklığa saplandığını, bir çıkmaza doğru sürüklendiğini görmek için çok keskin bir nazara, çok yüksek bir zekâya ihtiyaç görünmüyor.
★
Görülüyor ki, millet ve toplum olarak, aramızdaki birlik-beraberlik ruhunu zedeleyen manialar peyderpey zail oldu ve daha da olacak gibi. O hâlde, budan sonrasına odaklanmak gerekiyor.
Bundan sonrası için, elbette kimin aklı keskin ve kimin kalbi parlak ise, onun yükseleceği ve onun ileri gideceği kanaati hasıl oluyor.
O hâlde, geçmişte kalan “armudun sapı, üzümün çöpü” gibi süprüntülere takılmadan, geleceğe projeksiyon tutmak en kârlı, en hayırlı, en selâmetli bir hizmet tarzı olsa gerektir.
Tarihten de birtakım dersler çıkararak, Kurân’ın bilhassa çağımıza bakan prensiplerine uygun şekilde ortaya konacak birleştirici unsurlar, kaynaştırıcı formüller, “şahs-ı mânevî” gibi ortak paydalar, şüphesiz ileriye yönelik ulvî-kudsî hizmetlerin can damarını teşkil edecektir. Ne mutlu, böylesine makbul bir hizmete öncelikle kendi aklını-kalbini hazırlayanlara.