Hayatta bize çok şey lâzım. Liste uzun.
Ama, bu listede yer alan maddelerin, kalemlerin öncelik sıra-laması çok önemli. Aksi halde trafik karışır, karşımıza aşılmaz bazı zorluklar çıkar, düzenli yürümesi gereken işler karmaşık bir hale gelir. Bu sebeple, yapılacak işlerin, halledilecek meselelerin, düşünülmesi gereken mevzuların, önem ve öncelik sıralamasını doğru şekilde yapmak icap eder. Tâ ki, hayatın sair zorluklarının yanı sıra bir de kendi kendimize zorluk çıkarmak durumuna düşmeyelim.
O halde, hayatın değişik safhalarında ve öncelikli sıralamaya göre bize nelerin lazım olduğuna dair şöyle bir nazar gezdirmeye çalışalım.
★
İçtimaî hayat gibi geniş dairelere bak-tığımızda, öncelikli değerlerimizin başında “hürriyet”i görüyoruz. O hürriyet ki, kulun kalbindeki-ruhundaki en yüksek değer olan iman ile doğrudan bağlantılıdır.
Demek, hürriyetimizi hiçbir şeye feda etmemeli. Ekmek dahil, hiçbir şeyi ona tercih etmemeli. Şayet bu derece kıymetini bil-mez ve şükrünü edâ etmez isek, o büyük nîmetin elimizden gitmesi kuvvetle muh-temeldir.
Demek, hem ferdî, hem de içtimaî değerlerimizin başında gelen hürriyete dört elle sarılmamız lazım ki, elimizden uçup gitmesin.
Aynı şekilde cumhuriyet ve demokrasi gibi İslâmiyetle barışık olan sair içtimaî değerlerimize hem sahip çıkmak, hem de alt birimleriyle birlikte canlandırmak, tekâ-mül ettirmek durumundayız. Aksi halde, bunların yerini çok fenâ şeyler alır.
Hukuk sisteminin işleyişi, adalet mekâ-nizmasının hakkıyla çalışması da, insan ve vatandaş olarak bizim için “olmazsa olmaz”lar arasında yer alır.
Adaletin çarkları, hem ferdin hukuku açısından, hem de sosyal hayatın nizamı için kesintisiz bir şekilde çalışması gerekiyor.
Önemli bir nokta da şu: Adalet mekâ-nizmasının hiçbir şekilde siyasetin vesayeti altına girmemesi icap ediyor. Aksi halde, insanlardaki güven duygusu zedelendiği gibi, hayatın hiçbir safhasında huzur ve sükûn sağlanamaz bir hale gelir. Artık gücü yeten yetene olur ki, bu da hayatın azaba dönüşmesi demektir.
★
Dar dairedeki önceliklere baktığımızda ise, her fert için iman hakikatinin liste başı olması gerektiğini görüyoruz.
Zira, bir insanın içinde ve kalbinde Allah inancı, Allah korkusu, melâikeye iman ve ahiret itikadı olmazsa, onun vereceği muhtemel zararları hiçbir şekilde durduramaz ve önleyemezsiniz.
Hani denir ya, “Emin olmak için herkesin başına bir bekçi, bir polis dikmek gerekir” diye. Aslında canınızı-malınızı emanet ettiğiniz kimseler için bu da yetmez.
Zira, o polis de hata yapabilir, size karşı haksız davranabilir, ciddi şekilde zarar da verebilir. Demek, onun da başına bir polis dikmek lazım geliyor. Polise de polis derken, zincirin halkaları uzayıp gider. Ama, yine de ideal olan bir nizamı kuramaz ve kendinizi güven içinde hissedemezsiniz. Şayet kuvvetli iman olmazsa, kimin nesine güveneceksiniz? Adaletine mi, hukukuna mı, memleket idaresine mi? Nesine?
Lakin şu var ki, kalbe yerleşecek olan bir mânevî bekçi, en güvenilir bir dayanak noktası olur. İçinde Allah korkusu olan bir kimse, hem kendini kötülüklerden muha-faza eder, hem de üzerine aldığı vazifenin hakkını vermeye ve bu suretle kazancını helâl ettirmeye çalışır.
★
Öncelikler listesine nereden bakılırsa bakılsın, hayatta en büyük hakikatin iman ve ahlâk olduğu görülecektir. O halde, hayatın merkezine iman esaslarını almak en mühim meseledir. İman olmazsa, hiçbir şeyin faydası, hayrı, bereketi olmaz.
İmandan sonra da, şüphesiz namaz ve takvâ esasları gelir. Şayet bunlar olmazsa ve iman bunlarla daimî bir takviye gör-mezse, yani o iman tecdit edilip yenilenmezse, zamanla o da zayıflayıp sönmeye yüz tutar ki, Allah muhafaza.
*
Elhasıl, imansız amel fayda vermediği gibi, amelsiz imanın da garantisi yoktur.