"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sahabe, Asr-ı Saadeti hürriyetler asrı yaptı

13 Kasım 2018, Salı
Sahabeler Kur’anın irşadı ile anlamışlardı ki, “Şeriat âleme gelmiş ki her nevi zulmü ve baskıyı kaldırsın.” Bunun için gerek köleliği kaldırarak kişi hürriyetine, gerekse din ve vicdan ve fikir hürriyetine gereken önemi vermişlerdir. O asrı bir hürriyetler asrı haline getirmişlerdir.

6.SAHABELERDE SİYASİ HAYAT:

Sahabeler bedevi oldukları halde az bir zamanda Nur-u Muhammedî (asm) ile doğudan batıya âdilâne idare edip, cihangir devletleri mağlup ederek müterakki, fenli, medenî,  siyasî milletlere üstad, muallim, diplomat, hâkim-i âdil olarak o asrı bir asr-ı saadet hükmüne getirmişlerdir.  

Peygamberimizden (asm) sonra sahabeler siyasi olarak ne yapacakları konusunda Kur’andan ve Peygamberimizden (asm) aldıkları derslere binaen istişare yaptılar. Çünkü yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Mü’minlerin işleri aralarında şura iledir”  buyurarak şurayı emretmişti. Peygamberimize de (asm) “İş konusunda onlarla istişare et”  buyurmuşlardı ve peygamberimiz (asm) devamlı olarak istişare ile hareket ederdi. Bundan dolayı hemen toplandılar ve aralarında istişare etmeye başladılar. 

Hz. Ebubekir (ra) “Ey Mü’minler! Dikkat edin! Şüphesiz Muhammed (asm) vefat etti. Bu dini ayakta tutacak bir halife mutlaka lâzımdır”  dedi. Çünkü yapılması gereken pek çok dini ve dünyevi işler bir idarecinin varlığına bağlıdır. Farz ve vacip olan işlerin yapılması farz ve vacip olduğu gibi “Vacibe vesile olan bir şey de vaciptir.” Bundan dolayı idareciyi seçmek ve ona itaat etmek vaciptir.

Yüce Allah da Kur’ân-ı Kerimde “Ey İman edenler! Allah’a, Resulüne ve sizin içinizden seçilen ulu’l-emre itaat ediniz”  emrederek hem seçimi hem de seçilene itaati emir ve tavsiye buyurmuşlardır. Sahabeler elbette bu hususları çok iyi biliyor ve değerlendiriyorlardı. 

İslamiyet insanları sosyal hayata ve medeniyete sevk ve teşvik etmiş böylece başı buyruk hareket etmekten kurtarmış ve şehirleştirerek medenileştirmiştir. Böylece anarşi ve teröre asla müsaade etmemiştir. 

İdareciler “dinin haram kıldığı bir şeyi emretmedikçe onlara itaat vaciptir.”  Aksi durumda isyan etmek ve baş kaldırmak yoktur. Sadece pasif direniş yapılır. Bediüzzaman buna  “Müsbet hareket etmek” adını vermiştir. 

6.1 Sahabeler Seçimle Hilafete Gelmişlerdir: 

Yukarıda izah edildiği gibi doğrudan Kur’ândan ve peygamberimizden (asm) derslerini alan sahabeler Kur’ân’ın istediği ve Peygamberimizin (asm) tatbikini yaparak gösterdiği İstişare ve Meşveret usulünü takip ettiler. Dolayısıyla Peygamberimizin (asm) vefatından sonra Benî Saide’de toplanarak halife adayları arasından Hz. Ebubekir’i (ra) seçtiler ve büyük bir ittifakla 33.000 sahabe Hz. Ebubekir’e (ra) biat ettiler. Yani o günün şartlarına oy verdiler. Hz. Ali (ra) da “Peygamberimizin bize emaneti ve Allah’ın kelamı olan Kur’ân-ı Kerimi bir araya getirmeden evden çıkmayacağım” diyerek evine kapandığı için altı ay sonra biat etmiştir. Böylece hz. Ebubekir (ra) seçimle ve cumhurun oyu ile seçilmiş oldu.

Hz. Ömer (ra) hz. Ebubekir’in (ra) aday göstermesi ile Hz. Osman (ra) aşere-i Mübeşşere’den altı kişilik bir heyetin aday göstermesi, Hz. Ali (ra) da sahabelerin kendilerini öne çıkarması ile adaylıklarını koymuşlar ve tüm sahabelerin oyu ve biatı ile seçilmişlerdir.   

Bediüzzaman bunun için “Hulefâ-i Raşidîn hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıdık-ı Ekber (ra) aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakîkat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mâna-i dindar cumhuriyetin reisi idiler”  diyerek halifelerin Cumhurbaşkanı ve devlet modellerinin “Cumhurî Demokrasi” olduğunu vurgulamıştır. Çünkü seçim var, bu demokrasidir. Çoğunluğun rızası var bu da Cumhuriyettir.

Sahabelerin hürriyet ve adalete verdiği önem:

Sahabe-i Kiram zamanında âlemde vahşet ve cebri istibdât hükümfermâ olduğu halde, hürriyet ve adalet ve müsavatları hürriyetin adab-ı şeriat ve ahlak-ı hasene ile tahakkuk ve neşv-ü nemâ bulacağının en büyük delilidir. 

Sahabeler Kur’anın irşadı ile anlamışlardı ki, “Şeriat âleme gelmiş ki her nevi zulmü ve baskıyı kaldırsın.” Bunun için gerek köleliği kaldırarak kişi hürriyetine, gerekse din ve vicdan hürriyetine ve gerekse fikir hürriyetine gereken önemi vermişlerdir. Köleleri kölelikten kurtarmanın büyük bir ibadet olduğunu bilen sahabeler köleleri hürriyete kavuşturmada birbirleri ile yarışmışlardır. Din ve Vicdan hürriyetine o derece önem vermişlerdir ki Hz. Ömer’in (ra) ve Hz. Ali’nin (ra) gayr-i Müslim köleleri olduğu halde ve o günün şartlarında köle efendisine her yönü ile itaate mecbur oldukları halde Müslüman olmaya asla zorlanmamışlardır. Fikir hürriyetine o derece önem vermişlerdir ki, Hz. Ali (ra) Haricilere “Kan dökmediğiniz, mala, ırza, namusa ve cana dokunmadığınız sürece fikirlerinizde hür ve serbestsiniz” diyerek onlara şahane fikir hürriyeti vermiştir. O asrı bir Hürriyetler Asrı haline getirmişlerdir. Adalet Hz. Ömer’in (ra) şahsında özdeşleşerek “Ömer-i Adil” unvanını dost ve düşmana tasdik ettirmiştir.   

İşte “Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelîn’in hürriyet, adalet ve müsavatı bahusus o zamanda delil-i kat’îdir ki, Şeriat-ı Garra müsâvâtı ve adaleti ve hakiki hürriyeti cem-i revabıt ve levâzımatıyla câmidir.  

“Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden Selef-i Salihînden başka, siyasetçi ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer. Hakiki dindar ise, bütün kâinâtın en büyük gâyesi ubudiyet-i insaniyedir” diye siyasete aşk-ı merak ile değil, ikinci, üçüncü mertebede onu dine ve hakikate âlet etmeye -eğer mümkünse- çalışabilir. Yoksa bâkî elmasları kırılacak âdî şişeleri âlet yapar.” 

Hakikat-ı Kur’âniye’nin sarsılmaz kuvvetine dayanan, aşk-ı hak ve din-i İslama hizmet namına “kırk sahabe dünyanın kırk devletine karşı muarazaya” çıkmışlardır. 

Hulefa-i Raşidinin ve hilafetin en önemli vazifesi “neşr-i hakaik-i imaniye” ile adaleti hakikiyeyi sağlayarak insanları mesut etmektir.  Risale-i Nurda da bu hakikat vardır. Bunun için Risale-i Nur’a beşinci halife nazarı ile bakılabilir.

SON

Okunma Sayısı: 2738
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı